Dostlarım,
Dün oldukça yağmurlu, mezarlık çamurluydu, özür dilerim…
Hastalığım amansız, Ölümüm, size göre erken ve zamansızdı. Kara haber, tez yayıldı… Aldınız
Cami avlusuna, koşup geldiniz, Son bir görev bildiniz.
Kiminizi Namaz vaktini, iple çektiniz. Acele işiniz vardı, gidecektiniz. Kiminiz, Kaçamak tebessümle,
Hasretler giderdiniz; “ Bir araya gelmek için, Ölümler mi gerekirdi? ” Dediniz…
O soğuk sandığınız, musalla taşında ben; üşüyüp titremeden, sımsıcak yatıyordum…
Hepinize bakıyor, aklınızdan geçenleri, birer birer okuyordum…
Kiminize göre ben; güya bir melekmişim. Kiminize göre de, dürüst bir salakmışım…
Oysa.. siz, ölüleri, Hiç bir şey duymaz sanır, bir kadavra tanırdınız.
Aklınızdan geçenleri söylesem; utanırdınız…
Sözlerimi; nankörlüğe vermeyin. Namaz vakti, hepiniz; oldukça naziktiniz… İmam beni sorunca;
“ iyi biliriz ” dediniz. Beni mahçub ettiniz…
Genç yaşında dul kalan, Sevgili eşim Nalan! ... O güzel gözlerdeki, yaşlara nasıl kıydın? ..
Doğrusu ya; rolünde başarılıydın…
Bana çiçek gönderen, vefakar can dostlarım; Cemil, Şükrü ve Ahmet, Bu ne zahmet efendim,
Bu ne zahmet…
Ya.. arkadaşım Sadi; yarım kalan eşime, Ve dul kalan eşime, göz koyan adi! ..
Sabırsızlanmayın, Nefaset hanım. İşte sıra, size geldi a canım. Hanı var ya… O ilk gece,
toplanmıştık ailece, birşeyler soruyordu, gözlerin, hece hece…
Oysa ben, o bakışın, Üstünde hiç durmamış, Kötüye yormamıştım… Şimdi anladım ki; resmen ihanet…
Kocan; ağıraksak amma, İyi adam Nefaset. Ne olur… Sende Onu, birazcık idare et.
‘ Dünya düzeni’ böyle, Kocana selam söyle…
Sayın belediye başkanım, Çocukluk arkadaşım; Sarı Seyfettin. Cenazeme şeref verdin, Hoş geldin…
Şu son yıllarda senin, Tapudaki sicillerin, Kabardıkça kabarmış; Üç apartman, Altı yazlık,
Yedi dükkan, Rahmetli babandan, Miras kalmıştı..
Bak,, Sevgili dostum; Bu türlü masalları, Burada anlatan çok… Ama, hiç dinleyen yok…
Hani… bir sözün vardı: “ Su akarken, küp dolsun.” Dolsun ama… Seyfettin, Buralarda küp müp yok, haberin olsun! ..
Hazır, yeri gelmişken; şu senin Eşref’in de, kulağını çekiver…
“ Geçim sıkıntısı ” deyip, daldı rüşvete; kan kusturdu millete…
Bu yollardan kaçınsın, maaşıyla geçinsin. Ne gerek var, bu kadar, mala, mülke, servete?
ALLAH, zeval vermesin, hükümete, devlete…
Gazeteci meslektaşım ve kader arkadaşım, Donkişot Osman.Sana ne elalemin, Üç keçi, beş koyunu?
Üç yıl mapusta yattın, Ölçmedin mi boyunu? Sürdürme şu oyunu…
Senin gibi yazarlara, dokuz köy viranedir. Onuncu köyün adı: Hapishanedir…
Biricik olgum Celal; cenazede, bayramlık lacivertleri giydin, Sanki… bir şeyler kutlar gibiydin…
Çok içmiştin, sarhoştun. Mezar dönüş hemen, komisyoncuya koştun. “ ölüm hak, miras helal”
Acelen neydi Celal?
O mahsun kalbinde sen, ne sırlar saklarmışsın. Meğerse, yıllar yılı, ölmemi beklemişsin…
Güzel kızım Mualla, görümcene dikkat et kendini kolla… Onu pek görüştürme kocan Şenol’la…
Ama… Kaynanan temiz; iyi kalpli bir kadın. Ah! .. Şu senin inadın.! .. Ne olur, ara sıra birazcık alla pulla.
Bilirim sen gitmezsin bari, kocanı yolla.
Bu mektupta adını, anmadıgım dostlarım. Sahte gözyaşlarına, kanmadıgım dostlarım…
Hepiniz birer yumak, açmakla bitmez. Sizleri yazmaya ..
Bu dünya böyle döndü, Yine böyle dönecek, nefes borcu çaresiz, Ölümle ödenecek…
Mal, mülk, şöhret, ganimet, Sanmayın gerçek nimet…
Görüyorum ki hepsi; insana eziyetmiş…
MEĞER, YAŞAMAK DİYET, ÖLMEKSE, HÜRRİYETMİŞ… alinti