KIYAMET II
KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK
Yüce Allah (C.C.) Casiye Suresinde “Kıyamet kopunca, işte o gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.”( 45/27) buyurduktan sonra, Ahirette sorguya çekildikleri zamanki şaşkınlıklarını da şöyle haber vermektedir: “Gerçekten Allah’ın vaadi haktır, kıyamet saatinde hiçbir kuşku yoktur.” denildiği zaman siz: “Kıyamet saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zanda (ve tahminde) bulunup zannediyoruz; biz kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz.” demiştiniz. (45/ 32) Bir başka ayette ise mealen: “Sana ne zaman gelip çatacak diye kıyamet saatini soruyorlar. De ki ona ilişkin bilgi Rabbimin katındadır.”(Araf 7/187) buyrulmaktadır.
Bir kere daha altını çizerek belirtmek gerekirse, gerek Kur’anda, gerekse de hadislerde kıyametin kopuş zamanı konusunda bilgi verilmemiş, ancak o zamanın öncesinde ve gerçekleşme sürecinde ne tür olayların olacağı konusunda bazı bilgiler aktarılmıştır. Bunlardan en önemlileri: Dâbbetü’l arzın çıkışı (en-Neml 27/82), Gökten insanları saracak bir duman (duhân) yayılması (ed-Duhân 44/11-12) ve Ay’ın yarılacağı (el-Kamer 54/1) ayetlerde geçmektedir. Ayetlerin yorumundan “duman” ve “Ay’ın yarılması”nın kıyametin kopuşundan itibaren vuku bulacak olaylar olduğu anlaşılmakta olup, Ahmet Bin Hanbel ve Müslüm’de yer verilen bir Hadis-i Şerifte, “Dabbe”nin bu olaylardan önce vuku bulup, bazı temel gerçeklerin kesin olarak anlaşılmasını sağlayacağı belirtilmektedir. “Dabbe” konusunu âlimler Müteşabihat olarak ele alıp, ona çeşitli anlamlar yüklemiş fakat mahiyeti hakkında, görüş birliği sağlayamamışlardır. Elmalılı Hamdi Yazır “dabbe” sözcünün üzerinde durarak, “Bu ayette geçen ‘dabbe’ nekre (belirtisiz isim) olarak geldiğinden bunun bildiğimiz dabbelerden başka bir dabbe olması akla gelir.” diyerek, konuya yeni bir anlayış ve yorum getirmiştir. Buradan yola çıkan bazı sözlük düzenleyicileri, “kelime olarak ‘dabbe’nin hareket eden teknik alet ve nesneleri de kapsadığını” belirtmişlerdir. Bu nedenle yeni araştırmacı ve yorumcular “dabbe”nin radyo, televizyon, bilgisayar ve internet olabileceğini savunmuşlardır.
Dabbetü’l Arz’dan Kur’an-ı Kerimde şöyle bahsedilmektedir: “O söz, başlarına geldiği zaman onlara yerden bir dabbe(canlı) çıkarırız, o da insanların ayetlerimize kesin bir dille inanmadıklarını söyleyecektir.” (Neml 27/82) Ayette varlığın canlı olduğu belirtilmiş, ancak hayvan olduğuna dair herhangi bir ibare konmamış olmasına rağmen, tefsir âlimlerinden bir çoğu ayette geçen “dabbe”nin hayvan olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu güne kadar üzerinde görüş birliği sağlanamamasının önemli sebeplerinden biri de, ilk dönem araştırmacı ve alimlerinin “canlı varlığı” mitolojik hikayeler ve Yuhanna'nın Vahy kitabında (bap 13-14) geçen ve İsrailiyyat kaynaklarında olağanüstü bir varlığa benzetmelerinden kaynaklanmıştır. Bazı kitaplarda o yaratık anlatılırken gerçekmiş gibi resimlerle de süslenmesi, akılları iyice karıştırmıştır. Çağımız tefsir âlimleri ve araştırmacılar dabbeyi: kıyamete doğru insanların bazı gerçekleri anlamasını sağlayacak, o güne kadar bilinenlerin dışında bir canlı varlık olarak tanımlanmaktadırlar.
Bu konuda üzerinde durulması gereken görüşlerden birisi de daha önce “Kıyamet Saatinde Deb-betü’l Arz, Mehdi ve Hz. İsa” isimli makalede yer verdiğim Adıyamanlı müteveffa âlim, Kazım Yardımcı’nın yorumudur. “Tanrının Dab-betü’l Arz buyruğu, yerin özelliği anlamınadır. Yerin özelliği atomdur. Dinimizin işaret ettiği Dâbbetü’l Ard (z) atomun bölünüşüyle zuhur etmiştir. Atom bölünmüş, yerin özelliği ortaya çıkmıştır. Dâbbetü’l Arz olan atomun bölünüşü, en küçük parçanın yok olmayıp tersine sonsuzlaşması, ağırlık ve boyutlarından çıkıp ışığa dönüşmesi ve her şeyin aslının bir tek nur olduğunun anlaşılması, bunun apaçık işaretidir. Artık anlaşılmıştır ki: İki şey yoktur; her şeyin aslı bir tek nurdur ve bu nur kenarsız ve sonsuzdur. Atomun bölünüşü, “Âlemin yokluktan var olduğu”(düşüncesindeki ) “Akılcı İslam Feylesoflarının” görüşünü yok etmiştir. Onlar (atom için), “Cüz’i la yeteceza“ yani parçalanması mümkün olmayan, parçalanınca da yok olacak olan parçayı nazari olarak kabul etmişlerdi. Atomun bölünüp yok olmadığı, aslının ışık – nur- olduğu ve sonsuzluğa karıştığı kesinlikle anlaşılınca, bu gün artık klasik teoriler iflas etmiştir.” (Varlık s.52,53)
Atomun parçalanmasından sonra insanlık şimdi de en küçük zerrecik olarak nitelenen evren birimini aramaktadır; o birimin nur olduğu ve koca evrenin o zerrede gizli olduğu anlaşıldığı gün, İlahi iradeyle varlıkta var olunduğunu ve ölümle yok olunmayacağı anlaşılacaktır.
KIYAMETTE GERÇEKLEŞECEK OLAYLAR
Kur’anın haber verdiğine göre: Kıyamet saati gelip çattığında, onun gerçekleşmesi için dört büyük melekten biri olan Hz. İsrafil tarafından iki kere Sur’a üflenecektir. Tefsir alimleri Sur’un boru şeklinde bir alet olduğunu belirtmektedirler. Melek ilahi bir varlık olduğundan üfleyeceği alet de mutlaka ilahi özellikler taşıyan bir alet veya vasıta olacaktır. Nitekim Sur’un üflenmesi sonrasında çıkacak ses, yeryüzünün her yanına ulaşacağı gibi cinler, melekler ve ruhlar aleminde de duyulacaktır. Bu birinci üfleme kıyamet saatinin başladığının ilanıdır. “Sura üflenildiğinde; Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerde ve yerde ne varsa çarpılıp yere yıkılır.”(Zümer 39/68) İsrafil (A.S.)’in çıkardığı melekuti sesin şiddetinden gökteki bazı varlıklar baygın, yerdeki varlıklar ölü konumuna gelecektir.
Sur’un üflenmesiyle kıyamet başlamış olmaktadır. Kıyamet müminler için o kadar korkulacak bir son değildir; üflenen Sur muttakiler için, Hz. Mevlana’nın bahsettiği Şeb-i Arus’un başlangıcıdır. Birinci Sur’un üflenmesinin arkasından Dünya, Ay ve Güneş sistemi ile yıldızlar âlemi, maddi yaratılışın tersi olan çözülme evresine girecektir. Kâinatta hüküm süren kozmolojik düzenin bozulması, Ay’ın yarılması ve Güneş’in batıdan doğması gibi bir takım kozmik olaylar başlayacaktır. “(O) Gün olur göğü yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız.” (Enbiya 31/104) Kur’an’da olacaklar sayılırken : “Dağların yerlerinden sökülüp dünyayla çarpışacağı” (69/14, 73/14) “Dağların toz duman olacağı” (56/6), “Yerin sarsılarak yarılıp ağırlıklarını dışarıya çıkaracağı” (99/1-5), “Denizlerin kaynayacağı” (81/6, 82/3); “Göğün yarılıp erimiş yağ gibi ve kıpkızıl bir gül rengini olacağı” (55/37), “Yıldızların kararıp döküleceği” ( 81/2) … bildirilmektedir.
Bu olaylar yaşanırken yeryüzü, sarsıntı ve depremlerle çözülerek mağmanın dışarı çıkmasından sonra, denizlerin kaynayarak buharlaşması, patlamalarla Dünya’nın kızıl bir ateş yığınına dönerek uzaya savrulması kaçınılmaz olacaktır. Aynı şekilde Dünya’nın çekim kuvvetinden kurtulan Ay’ın da Dünya’yla çarpışarak yok olması veya Dünya gibi çözülerek uzaya saçılması doğaldır. Güneş sistemindeki düzenin bozulmasıyla beraber Güneş ve yıldızların birbirleriyle çarpışarak gökyüzü ve uzayın erimiş kızıl alev kitlesine dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Rabbü’l Alemin’in mağfiretinden, insanlar ve canlılar ölmüş oldukları için, hiçbir canlı o korkunç olayı kurgu roman ve filmlerde olduğu gibi seyrederek yaşamayacaktır!
Bu felaketler sonrasında gerçekleşecek zincirleme reaksiyonlarla yeniden oluşacak büyük patlama ile maddi alem yaratış öncesinde olduğu gibi, evren birimiyle kaplı sonsuz nur denizine dönüşecektir.
SURUN İKİNCİ ÜFLENMESİ
Sur’a üflenme sonrasında Güneş sistemi yok olup, “Yer başka bir yer; göklerde başka gökler haline getirileceği” (14/48) için, bu oluş evresinde ne kadar zaman geçeceğini bilmek oldukça güçtür. Aslında zaman, yerini zamansızlığa terk edeceğinden zamandan bahsetmek de yanlıştır. Yüce Rabbin iradesiyle başlayan süreçte yeni âlemin, eski âlemle hiçbir ilgi ve benzerliği kalmayacaktır. “Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O yaratandır ve her şeyi bilendir. O bir şeyi istediğinde onun buyruğu “Ol” demektir. O da hemen oluverir.” ( Yasin 36/81,82)
Bu oluşum sonrasında yeni bir tecelli gerçekleşerek İsrafil ikinci sefer Sur’a üfleyecektir. Bu üfleyiş yeniden dirilişin müjdesidir. “… Sura bir daha üflenmiştir onlar ayağı kalkmış( dirilmiş) durumda çevreye bakınıyorlar.” (Zümer 39/68)
Yeniden dirilen kavimler bölük bölük kendileriyle görevli meleğin çağırdığı yerde toplanınca, sıra yüce divanın kurulmasına gelecektir. Herkes toplandıktan sonra Melekler sıra sıra dizilecektir. Her şey hazır olunca Yüce Divanın Hâkimi Allah ( C.C.) , divanı yönetmek için ilahi tecellisiyle teşrif ederek, Divanı şereflendirecektir. Onun gelişi ve güzelliğinin nuruyla her yer binlerce kat tekrar parlayıp aydınlanacaktır… Derken Yüce Divan açılıp kitap ortaya getirilerek herkesin yaptığı işlerin kayıtları açılacaktır. Yargı sırasında sadece kayıtlarla yetinilmeyip yargılanan şahsın ve ümmetlerin bağlı olduğu peygamberler ve şahitler (Peygamberlerin varisi olan takva sahibi âlimler) de o celsede hazır bulunacaktır. Yargı sırasında herkese sonsuz savunma hakkı verile-cektir.(Yaptığımız işler ayrıntılı olarak ortaya konulduğunda kimin savunmaya takati kalabilecek ki!) Yüce Allah’ın Adil, Rahman ve Rahim isimleri tecelli ederek, yapılacak yargılama sonrasında insanlar arasında tam bir adaletle hüküm verileceği va’dedilmiştir. Hüküm verilmeden önce “Allah’ın izin verdikleri” şefaat haklarını kullanacaklardır. (İslam geleneğinde dayanağını Bakara Suresi 255. ayetten alan görüşe göre, başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, diğer peygamber ve veli kulların Allah’ın izniyle şefaat yetkisi olduğu, çoğunluk tarafından kabul edilmektedir.) Herkes yaptığının karşılığını tam bulup bazı yüzler sevinçten gülerken, bazı yüzleri korku ve hüzün kaplayacaktır. (Ayrıntılı bilgi için Bkz: Zümer 39/ 67-75)
Divan ve yargının bitiminde yüzü gülenleri sevinçli ve mutlu bir yaşam beklerken, hüzünlüleri de kasvetli ve elemli bir yaşam beklemektedir. Yüce Divanın sonunda Melekler Rabbimizin Arş’ını çevreleyerek O’nu tesbih etmeye başlayıp, yeri göğü inleten tezahüratta bulunacaklardır. “Aralarında Hak ile hüküm verilmiştir. Ve: ‘Alemlerin Rabbine Hamdolsun’ denilmiştir.” (Zümer 39/75)
Yüce Allah o günümüzde yardımcımız olsun. O ne güzel Mevla, ne güzel yardımcıdır…
* Özdüzen’in çalışmalarından Aşk Yolcusu, Tasavvuf Yolcusu ( Ötüken Yayınları/İst.) ve Esmaü’l Hüsna ( Beyaz Kule Yayınları/Ank.) yayımlanmıştır. Ayrıca çok sayıda şiir, makale ve denemesi gazete, dergi ve Internet sitelerinde yayımlanmaktadır. Şiirlerinden bir bölümü çeşitli formlarda bestelenmiş olan yazarın, araştırmalarında kitaplaşanlardan bir kaçı yayımlanmak için yayınevinde sıra beklemektedir.
alıntı...