Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (iken) kardeşleri için: 'Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi' diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah' tır. Allah, yaptıklarınızı görendir.” (Al-i İmran; 156)
Ölüm sekeratından maksat, ölüme yakın sürede çekilen şiddetli acılar ve sıkıntılardır. Dünya hayatının sonu bu sekeratı çekmektir. Bu sekeratın şiddetinden sakınmak için, günahlardan kaçınmak ve salih amel işlemek zorunluluğu vardır. Onun için Lokman Hekim oğluna: “Oğlum! Yaşarken sekeratı unutma.” diye nasihat etmiştir.
Yaşarken sekeratı unutmamak, oturup yas tutmak değil, sekeratın şiddetini artıran günahlardan sakınmak ve onu hafifletici amelleri işlemektir. Hz. Peygamber (S.A.V) dualarında:
" Cehennem ateşinden ve kabir azabından Allah-u Zülcelal'e sığındığı gibi, sekerat azabından da O'na sığınır ve: 'Allah'ım! Ölüm sekeratımı kolaylaştır.' ” (Müttefekun Aleyh) derdi.
Sekeratın son aşaması da ruhun çekilmesidir. Bu olay, iyi olan kimseler için oldukça kolay, kötü olanlar için ise son derece zordur. Hasan (R.A.)' dan gelen bir rivayette Hz. Peygamber (S.A.V.) ölümün elem ve acısını anlatırken:
“O, üç yüz kılıç darbesi kadardır.” (İbn Ebi'd-Dünya) buyururdu.
Şeddad b. Evs şöyle demiştir: “Mü'min için dünya ve ahirette en şiddetli acı ölümdür. O, çengel ile çekip içini çıkarmaktan, makasla biçilmekten ve tencerede kaynamaktan daha da zordur. Eğer bir ölü dirilip ölüm acısını haber verse, artık hayattakiler hiçbir şeyden zevk alamaz hale gelirlerdi.”
ÖLÜM ACISI
Allah-u Zülcelal, Hz. Musa (A.S)'nın ruhunu kabzettiği vakit ona: “Ölüm acısını nasıl buldun?” diye sorduğunda Musa (A.S) şöyle cevap verdi: 'Tavada kaynatılan kuş gibi; uçamaz ki kurtulsun, ölemez ki rahat etsin.' Başka bir rivayette ise: 'Canlı canlı kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi.' ” demiştir.
Şöyle denilmiştir: “İyilerin ruhu hamurdan kıl çekmek gibi, kötülerin ruhu ise diken ağacından tülbent çekmek gibi çekilir.”
Birinci olayda ruh yara almaz. İkinci olayda ise, yara alır ve delik deşik olmuş bir hale gelir. Aldığı bu yaralar kabir hayatı boyunca da ona azap çektirirler. Ruhu çekilmekte olan bir adam duyduğu acıyı şöyle terif etmiştir: “Gökler üstüme çökmüştür. Vücudum iğne deliğinden geçiyor gibidir.”
Hz. Ka'b şöyle demiştir: “Ruhun çekilmesi olayında sanki her tarafı dikenli bir çubuk hastanın ağzından içine sokulur ve dikenli dallar onun damarlarına yayılırlar. Daha sonra da kuvvetli bir adam bu çubuğu çekip çıkarır.”
Ruhun çekilmesi sırasında ölüm meleği de görülür. Bu melek, ölenin itikat ve amellerine göre değişik surette gelir.
Rivayete göre İbrahim (A.S) ölüm meleğine: “Bana kötü insanların ruhunu aldığın surette görün.” dedi. Melek: “Sen bu sureti görmeye dayanamazsın.” dedi ise de İbrahim (A.S.) ısrar ederek: “Dayanırım.” dedi. Azrail (A.S.): “Yönünü dön.” buyurdu. İbrahim (A.S.) döndü ve Azrail (A.S.)' i görünce, onu kapkara, saçı sakalı karışmış, pis pis kokar, siyah elbiseli, ağız ve burun deliklerinden ateş ve dumanlar fışkırır vaziyette gördü. Buna dayanamayarak düşüp bayıldı. Ayılınca Azrail (A.S.)' i eski suretinde gördü ve ona: “Bir günahkara, senin suratını görmek yeter. Başka bir azap ile karşılaşmasa da senin o suratın azap bakımından onun için yeterlidir.” dedi. İbrahim (A.S) bu sefer: “Bana iyilerin ruhlarını aldığın surette görün.” dedi ve meleği güzel bir surette görünce de: “İyiler için mükafat olarak seni bu surette görmeleri yeterlidir.” demiştir.
İşte asilerin karşılaşacağı ve itaat edenlerin kurtuldukları zorluklar bunlardır. Allah-u Zülcelal' e itaat edenler Azrail (A.S)' i en güzel surette görürler. Amel defterlerinin kapatıldığı son anda, ölenin amelini yazan iki melek de ona görünürler. Ölen iyi kimse ise melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni hayırla mükafatlandırsın. Sen bizi salih ameller yazmakla meşgul ve mutlu ettin.” derler. O kötü kimse ise, melekler ona: “Allah-u Zülcelal seni şerle cezalan-dırsın. Sen bizi kötü şeyler ve günahlar yazmakla meşgul ve mutsuz ettin.” derler.
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz ni'met ve azap göreceğini öğrenmedikçe ve cennet ya da cehennemdeki yerini seyretmedikçe ölmez.” (İbn Ebi'd-Dünya)
Bir kimsenin kendisini ölüm sekeratından selametli bir şekilde muhafaza edebilmesi için, o vakit gelip çatmadan önce, Allah-u Zülcelal' in emir ve nehylerini yerine getirmeye gayret ederse, inşallah rahat ve güzel bir şekilde bu dünyadan ayrılır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
“O kimseler ki, melekler onların ruhunu rahat ve hoş bir şekilde alırlar.” (Nahl; 32)
Demek ki, mü'minin emin olduğu, neşeli ve en sevinçli günü, öldüğü günüdür…
alıntıdır...