En son konular | » Duyuru..Hocalı Katliamını Unutma, UNUTTURMA! Salı Şub. 28, 2012 8:03 am tarafından AyMaRaLCaN» Basit yaşayacaksın. BasitÇarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir » Aşk 29 Harftir..Çarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir » SENi SEViYORUMÇarş. Haz. 09, 2010 1:47 am tarafından Misafir » BÖYLE SEVDİM İŞTEÇarş. Haz. 09, 2010 1:44 am tarafından Misafir » Delinin Veliye TavsiyesiPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Dört Dirhemlik GömlekPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Eğer GöndermeseydiPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Nereden ve Nasıl aldınPaz Haz. 06, 2010 3:43 am tarafından Misafir |
|
| Evliyaya - Alimlere düşmanlık!.. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 968 Kayıt tarihi : 18/04/10
| Konu: Evliyaya - Alimlere düşmanlık!.. Paz Nis. 25, 2010 3:25 pm | |
| Evliyaya düşmanlık!..
Bir zamanlar Hindistan’da Ganj Nehri üzerine bir kanal yapılması düşünülmüştü. İstişarelerden sonra karar verildi.Ve başladı hazırlıklar.
Fakat plana göre, kanal Alaüddin-i Sabir hazretlerinin türbesinin de içinde bulunduğu dergâhın üzerinden geçiyordu. Bunun için de, yıkılması gerekiyordu dergâhın.
Müslümanlar hiç razı olmadılar.Ama bu karara da mani olamadılar. Bir İngiliz mühendise verilmişti inşaat.Ve çalışma başladı.
Çadırını, dergâhın yakınına kurdu mühendis. Dergâhın yıkımına bir gün kalmış ve o gece yatağına yatmıştı ki, çok feci bir vaziyette uyandı sabahleyin.
Zira çadırın orta direğinde, baş aşağı ve bağlı vaziyette bulmuştu kendisini.Halbuki hiç giren de olmamıştı çadırına.
Yardımcıları gelip, çözdüler adamın bağlarını.Ve tahmin ettiler bu işin sebebini.
Kendisine;
- Bu dergâhın sahibi evliya bir zat olup, Allah katında çok itibarı vardır. Dergâhı yıkmaktan vazgeçin ki, bu, o veliden size bir ikazdır, dediler.
O da kabul edip, düzeltti planını.Yıkmadı dergâhı.
Evet, bu büyük zatlara kim zarar vermek istemişse, muhakkak kendisi zarar görmüş ve pişman olmuştur yaptığına. . .
Hz. Ömer radıyallahu anh'ın anlattığına göre:
"Bir gün Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mescidine gitmiştir.
Orada Hz. Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh'ı Aleyhissalâtu vesselam'ın kabrinin dibinde oturmuş ağlar bulmuş ve:
"Niçin ağlıyorsun?" diye sormuştur.
Hz. Mu'âz: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işitmiş olduğum bir hadis sebebiyle" demiş ve Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisini okumuştur:
"Şurası muhakkak ki riyanın azı dahi şirktir.
Kim Allah'ın velisine düşmanlık yaparsa şüphesiz Allah ile savaşmaya çıkmış olur.
Allaha itaatkâr, takva sahibi ve halktan uzak duran öyle (kendi halinde) kullarını gerçekten sever ki, onlar görünmedikleri zaman aranmazlar (ehemmiyet verilmedikleri için, yoklukları kimsenin dikkatini çekmez),
hazır bulundukları zaman (da meclislere, ciddi meşguliyetlere) çağırılmazlar, tanınmazlar.
Kalpleri pırıl pırıl hidayet kandilleridir. (Onları hiçbir şey şekke şüpheye atamaz.) Her müşkil meselenin, ağır belanın altından kalkarlar."
7158 Kütüb-i Sitte
. .
"Allah'u tala buyuruyor; Kim benim bir velime düşmanlık yaparsa şüphesiz ben ona harp ilan ederim. Benim kulum kendisine farz kıldığım şeyden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle bana yaklaşırsa ben de onu severim. Onu sevdiğim zaman onun duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Eğer benden isterse mutlaka veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korurum." (Hadis, Buhari)
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, Sevgili Peygamberimiz hadislerinde haber veriyorlar ki,
Allah’ın sevgili kulları çok kıymetlidir. Peygamberler ümmetini âlimlere, Allah dostlarına emanet etmişlerdir.
Onlar ümmetin eminleridir. Peygamberlerin vârisleri yani mirasçılarıdır. Peygamberlikten sonra en yüksek derece onlarındır. Allah dostları dünyanın da ahiretin de direği, ışığı ve nur saçan kandilleridir.
Onlara ahirette ve cennette bile ihtiyaç vardır. Onları sevmek Allah’ı sevmektir. Onların meclislerinde olmak, mübarek yüzlerine bakmak ibadettir.
Allah dostları Rabbimizin nazlı, niyazlı, hatırlı ve itibarlı seçkin kullarıdır.
Onlar sayesinde dünyanın ömrü uzar. Belalar ortadan kalkar, bolluk ve bereket artar. Onların olmadığı yerde, cahiller meydan bulur, fitneler zuhur eder.
Evliya’nın kıymetini ifade edebilmek ne mümkün. Onları bizzat âlemlerin Rabbi yüce Mevlâ’mız methü sena etmekte ve Hz. Peygamber övmektedir. Durum böyle olunca bize düşen; onları sevmek, onlara benzemeye çalışmak, yollarınca gitmek, öğütlerini tutmaktır.
Ne hazin bir durum ki; kimi zavallı, talihsiz kimseler, Allah’ın düşmanları dururken, Allah dostlarına dil uzatabiliyor.
Şunu cümle âlem bilsin ki; Allah’ın o mübarek, muhterem sevgili kulları bizim veli-i nimetimizdir. Veli-i nimetimiz uğrunda canımız feda olsun.
Allah’ın sevgili kulları, nurdan bir ayna misalidir ki; kim o aynaya baksa kendi suretini ve sîretini görür. Dolayısı ile evliyaya dil uzatan o edepsiz ve nasipsiz de nur aynasında kendisini görmüştür. Bütün düşük ifadeler ve noksanlıklar kendisine aittir.
Evliyâya eğri bakma Kevnü mekân elindedir Mülke hüküm süren İki cihan elindedir
Hak ânı bunda gönderdi Kullarını irşâd için Kime diler iman verir Kahr-u ihsân elindedir
Sen ânı öyle sanırsın Sencileyin bir âdemdir Evliyânın sırrı vardır Gizli ayan elindedir
Hak zâtıyla sıfatıyla Tecellî eyledi anda Varlığı Hak varlığıdır Emr-i Sübhan elindedir
Kaygusuz eder bu ilmi Okudum anladım bildim Bütün âlemlerin hükmü Kâmil insan elindedir | |
| | | AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 968 Kayıt tarihi : 18/04/10
| Konu: Cevap: Evliyaya - Alimlere düşmanlık!.. Paz Nis. 25, 2010 3:25 pm | |
| Velilere Düşmanlık Etmek Tehlikelidir
Veli bir kula düşmanlık göstermenin akıbetini şu hadis-i kudsî şöyle beyan etmektedir: "Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim" (Buhari)
Veli, Allah'ın emir ve rızasından ayrılmayan bir kul olduğuna göre, ona düşmanlık eden kimsenin haklı bir sebebi olamaz Burada Allah-u Zülcelal'in harbi; onu ya günahlara daldırması ya da küfür bataklığına saplamasıdır
Ehl-i sünnet ve'l-cemaate göre, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)in ümmetinde de Allah'ın veli kulları vardır Velilere inanmak haktır Evliyaları kabul etmemek, Kur'an ayetlerini inkar olup, sapıklık ve küfürdür
Allah-u Zülcelal'in veli kulları haktır ve veli kullara inanmak şarttır Veliler de Allah-u Zülcelal'in kullarıdır Onlarda herkes gibi insandırlar Onlar nefis ve şeytanın peşinden gitmez, Allah-u Zülcelal'in emirlerine göre hareket ederler Sur'un son nefhasına kadar Allah'ın veli kulları bulunacak ve eksik olmayacaktır
Kıyamet günü, evliyaullah için ne mahzun olmak, ne kederlenmek ve ne de korku vardır Allah-u Zülcelal'in veli kulları, Allah-u Zülcelal'e olan sevgilerinin fazlalığından, kendilerine tabi olan kimseleri dünya sevgisinden koparıp Allah-u Zülcelal'in doğru yoluna bağlarlar
Allah dostlarını sevenler, besledikleri muhabbetten dolayı, Allah-u Zülcelal'i de sevmiş olurlar ve böylelikle Allah-u Zülcelal'in dostluğunu kazanırlar Çünkü Allah için Allah dostlarına muhabbet, Allah-u Zülcelal'i sevmek demektir
Allah dostlarının münkirliğini yapanların çoğunluğunun küfür üzere ahirete gittikleri görülmüştür
Allah dostlarına yakın olmanın faydası çoktur Bu dünyada evliyalara yakın olan kimse, aynı yakınlığı ahirette de muhafaza eder Allah-u Zülcelal bir insana dost olursa, herkes ona itaat etmek mecburiyetinde kalır
VALİNİN AKİBETİ
Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin Kuzey Afrika ve özellikle Mısır'ın tasavvuf hayatında derin izleri olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde de önemli bir yeri vardır Tasavvuf ehli onu Abdülkadir Geylânî, Ahmed Rufâî ve İbrahim Desûkî (kaddesallahu esrarahum) gibi zevatı kiram ile birlikte ‘Aktab-ı Erbaa’dan biri olarak kabul eder ve hürmet gösterirlerdi Nitekim Bedeviyye Tarikatı mensuplarının haçlılara karşı verdikleri çetin mücadele de bilinmektedir
Her devirde Allah dostlarına sataşan ve düşmanlık edenler olduğu gibi onun zamanında, hatta vefatından sonra da Seyyid Bedevî Hazretlerine sataşan ve karşı çıkanlar, onun büyüklüğünü inkâr edenler oluyordu
İşte, Seyyid Bedevî Hazretlerine muarız olanların başında da Ahmed Bedevî Hazretlerinin medfûn bulunduğu Tanta şehri yakınında bulunan Garbiyye şehrinin vâlisi geliyordu ..
Bu vali, Seyyid Bedevî Hazretlerinin herkes tarafından sevildiğini çekemez, büyüklüğüne inanmaz ve aleyhinde olur olmaz şeyler söyleyip, ona dil uzatırdı
Bu sebeple, Seyyid Bedevî Hazretlerinin türbesinde her sene düzenlenmekte olan mevlid ve Kur'an okuma törenlerine, kendi yönetimi altında bulunan Garbiyye ahalisini gitmekten men ediyordu Vâlinin bu yakışıksız tavrını haber alan zamanın büyüklerinden Şeyh Muhammed Şenavî Hazretleri o şehre gidip, vâli ile görüştü
Böyle yapmasının çok mahzurlu olduğunu, Seyyid Hazretlerinin çok büyük bir evliya olduğunu, aleyhinde konuşmaması gerektiğini anlatıp, kendisine çokça nasihatte bulundu
Fakat basireti kapanmış olan nasipsiz vâli, bu nasihatleri hiç kâle bile almayarak yürümekte olduğu bu yanlış yoldan dönmedi İnatla eski hâline devam etti
Olanlara çok üzülen Şeyh Muhammed Şenâvî, bu durumu mânevî olarak Seyyid Ahmedi Bedevî'ye arz ederek şikâyette bulundu
Bunun üzerine zuhuratta, Ahmed Bedevî Hazretleri tarafından Şeyh Muhammed Şenavî'ye: "Sabret! O, yakında cezasını bulacak Bir zaman sonra onun yüzünde bir yiyici yara çıkacak ve önce dudaklarını, sonra da dilini yiyecek" denildi
Ve durum Şeyh Muhammed Şenâvî Hazretlerinin zuhuratta gördüğü gibi oldu Bir zaman sonra vâlinin yüzünde bir yara çıktı
Bu yara önce dudaklarını, sonra dilini, daha sonra da yüzünü tamamen kapladı ve vali bu yara sebebiyle ölüp gitti | |
| | | AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 968 Kayıt tarihi : 18/04/10
| Konu: İnanmak ve beğenmek Paz Nis. 25, 2010 3:26 pm | |
| İnanmak ve beğenmek
Sual: Cennete, Cehenneme ve Allah’a inanan herkes mümindir ve Cennete gider deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP
Çok yanlış bu.
Şeytan da Allah’a inanıyor, o da Cennete Cehenneme inanıyor. Hatta imanın diğer şartlarına da inanıyor. Meleklere inanıyor, Peygamberlere inanıyor, gönderilen kitaplara inanıyor. Öldükten sonra dirilmeye inanıyor. Hesaba, kitaba inanıyor yani bunları biliyor.
Demek ki Amentü’ye sadece inanmakla, bunları bilmekle iman olmuyor. Amentü’de bildirilen altı esasa inanmakla birlikte, Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve hepsini beğenmek de şarttır.
Birini bile beğenmeyen Müslüman olamaz.
Bir de Hubbu fillah buğdu fillah var.
Yani Allah dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek gerekir.
Tersi, yani Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost bilen kimse mümin olamaz.
Demek ki Amentü’ye şeytan da inanıyor, hepsini teker teker biliyor. Ancak şeytan, inandığı, teker teker bildiği bu şeyleri kabul etmiyor, beğenmiyor ve Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost biliyor. Şeytan gibi bilen ve inanan kimse mümin olmaz.
Hazret-i Allah(c.c.)'ın veli kullarının cümlesine hürmet edip sevgi beslenmelidir.Zira onlar Hakk'ın sevdiği ve muhabbeti için seçtiği kullarıdır.
Ayet-i kerime'de :
"İyi bilin ki,Allah(c.c.)'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur.onlar mahzun da olmayacaklardır.Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır.Dünya hayatındada ahirette de onlar için müjdeler vardır.Allah(c.c.)'ın verdiği sözlerde asla değişme yoktur.Bu en büyük saadetin ta kendisidir."(Yunus:62-64)Hitabına mazhar olmuşlardır.
Hadis-i kudsi'de ise;
"Nihayet ben o kulumu severim.Sevince de onun artık duyan kulağı olurum,o benimle işitir.Gören gözü olurum o benimle görür." buyruluyor.(Buhari)
Hiç kimsenin evliyaullah hakkında söz söylemeye hakkı da yoktur.Onlara düşmanlık,Cenab-ı Hakk ile harp etmek demektir.
Hadis-i kudsi'lerde:
"Her kim benim veli kullarıma düşmanlık ederse ben ona harb ilan ederim."(Buhari)buyruluyor.
_________________________
BİR ÂLİMİN GECİKMİŞ PİŞMANLIĞI
Ülkemizin mümtaz ulemasından muhterem İsmail Çetin Hocaefendi ‘den bizzat dinlediğim bir hadiseyi ibret nazarlarınıza arz etmek istiyorum..
Şöyle anlattı hocamız;
“Isparta’ya ilk geldiğim seneler(1971-72) bir köyde imamlık yapıyordum. Benden önceki imam, kırk sene bu köyde vazife yaptığı halde kendi çocukları dâhil hiç kimseye bir şey öğretememişti.
Neden kırk senedir kimseye bir şey öğretemediğini sorduğumda “benim pardösümün üzerine oturdular, kalkamadım, bir şey yapamadım” dedi(Halk partililerin engel olmasını kastediyor)
Kendisi Konyalı Mehmed Vehbi Efendi’nin talebelerinden imiş. Ama seferberlik(Birinci Dünya Savaşı) çıkınca icazet alamamış. Daha sonra da Mehmed Vehbi Efendi’ye ulaşamamış. Ama ilmi çok güzel idi.
Bir gün konuşurken Bediüzzaman’dan bahis açtı. “Bir gün tarlada çalışıyordum. O Barla’daki Kürt Hoca köye gelmişti. Kitaplarını bana hediye etti, ben reddettim. Kitapların köye girmesine de mani oldum. Hatta bu olaydan sonra hoca, Atabey yolu bu köyden geçmesine rağmen bu yolu hiç kullanmadı ” dedi.
Baktım ki üstadın aleyhinde.. Aynı gün Mesnevi-yi Nuriye’nin Arapçasını, dışını kâğıtla kaplayarak kendisine götürdüm. Kitaptaki bir ibareyi göstererek “Hocam ben burasını anlayamadım. Bana anlatır mısın?” dedim.
Okudu, çok hoşuna gitti “Bu ibare Kadı Beyzavi’nin mi?” dedi. Başka bir yer gösterdim, yine okudu, hayran kaldı. Üçüncü defa aynı durum tekerrür edince “bu kitap Kadı Beyzavi’nin mi?” diye sordu. “Hayır” dedim “Said Nursi’nin.”
Hayretle “Yahu bana onun için “ ümmi” demişlerdi “bir şey bilmiyor” demişlerdi deyince, “Ümmi olan böyle bir şey yazabilir mi” dedim.
Sonra ona ; “Hocam, ben senin ilminin bereketinin neden olmadığını, kırk senedir neden kimseye faydalı olmadığını şimdi anladım. Sen Bediüzzaman’ı rencide ettin. O da senin ilminin feyzini kesti” dedim”
Durdu, düşündü, sonra hızla eli benim tütün tabakama gitti. Ben, bana vuracak sandım. O, büyük bir üzüntü ile onu kendi kafasına vurdu ve pişmanlık içinde “Eyvah! Hoca keşke kırk sene önce bu köye gelseydin” dedi.
“Dedim ki “Hocam, Allah Teâlâ iki kişiye harp ilan edeceğini haber veriyor;
1-Faiz Yiyenler; Bu ayetle sabittir.
2-Allah’ın velilerine eziyet edenler. Bu kudsi hadisle sabittir. Üstad Bediüzzaman’ın ise en büyük velilerden olduğuna şüphe yoktur.”
“Anladım anladım, ama şimdi anladım” dedi. Çok üzüldü. Ondan sonra nerede beni görse hüngür hüngür ağlıyordu. Kısa bir süre sonra da hastalandı ve vefat etti.
İsmail Hocamız bu hadiseyi anlattıktan sonra şunları söylediler;
“Bediüzzaman asrı tedavi edecek çapta bir insandır. Cem’ül Cem mertebesindedir. Nadir ulema bu mertebeye çıkmıştır. Bizim Bediüzzaman’ı tartacak terazimiz yoktur. Bizim dar terazimize onu koymayın.”
Bir sorumuz münasebiyle de Hocamız şunları ifade ettiler.
“Üstad Bediüzzaman’ın dediği haktır. O bir şey söylemişse başkalarının ne dediğine bakılmaz. Bakın şunu söyleyeyim; Üstad, zamanının âlimleriyle, zamanımızın âlimleriyle kıyas edilemez. Onlara benzetilemez. Bunu akıldan çıkarmamak gerek.”..alinti | |
| | | | Evliyaya - Alimlere düşmanlık!.. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |