En son konular | » Duyuru..Hocalı Katliamını Unutma, UNUTTURMA! Salı Şub. 28, 2012 8:03 am tarafından AyMaRaLCaN» Basit yaşayacaksın. BasitÇarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir » Aşk 29 Harftir..Çarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir » SENi SEViYORUMÇarş. Haz. 09, 2010 1:47 am tarafından Misafir » BÖYLE SEVDİM İŞTEÇarş. Haz. 09, 2010 1:44 am tarafından Misafir » Delinin Veliye TavsiyesiPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Dört Dirhemlik GömlekPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Eğer GöndermeseydiPaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir » Nereden ve Nasıl aldınPaz Haz. 06, 2010 3:43 am tarafından Misafir |
|
| Öfke -öfkelenmek | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 968 Kayıt tarihi : 18/04/10
| Konu: Öfke -öfkelenmek Paz Nis. 25, 2010 3:29 pm | |
| İnsanların çoğunun başına ne gelmiş ise, hep öfke sebebiyle gelmiştir. Bir anlık öfke, insanın dünya ve âhiretini karartmaya yetmiştir.
Resûlullah efendimiz bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki:
“Kim ki öfkesinin gerektirdiği şeyi yapmaya muktedir olduğu hâlde yapmaz da öfkesini yenerse, kıyâmet günü Allahü teâlâ, onun kalbini hoşnutlukla doldurur.”
Îsâ aleyhisselâm buyurdu ki:
“Allahü teâlâ buyurdu ki, Ey âdemoğlu! Öfkelendiğin zaman beni hatırla ki, ben de gadaplandığım zaman seni hatırlayayım ve yardımımla seni memnun edeyim. Şüphesiz ki, benim sana olan yardımım, senin kendi nefsine yapacağın yardımdan daha hayırlıdır.”
İnsan öfkelendiği zaman, karar vermemelidir.
Bu hâldeyken verilen karar sıhhatli olmaz. Ömer İbni Abdül’azîz, öfkelendiği bir şahsa şöyle dedi:
“Eğer beni öfkelendirmemiş olsaydın, seni mutlaka cezâlandırırdım! Şimdi adâleti gözetemem diye seni cezâlandırmıyorum.”
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı keriminde buyurdu ki:
“Cennet ve Allahın mağfireti, gerek darlık ve gerekse bolluk hâllerinde yedirip-içirenler ve öfkelenince öfkesini yenenler için hazırlandı.”
Ömer İbni Abdül’azîz bir gün bir sarhoş gördü.
Onu yakalattırıp cezâlandırmak istedi. Fakat sarhoş, ileri geri konuşarak halîfeye sövdü. Bunun üzerine halîfe, onu cezâlandırmaktan vazgeçti. Kendisine,
“Küfredince, sarhoşu cezâlandırmaktan niçin vazgeçtin?” diye sorulunca,
şu cevâbı verdi:
“O, bana küfretmekle beni öfkelendirdi. Eğer bunun üzerine ben onu cezâlandırmış olsaydım, bunu öfkemden dolayı yapmış olacaktım.
Hâlbuki, onu öfkemden dolayı değil, Allahü teâlânın emrine muhâlif bir fiili işlediği, yani içki içtiği için cezâlandırmam gerekir. Kendi öfkemden dolayı bir Müslümanı cezâlandırmaya râzı olamam.
İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Makbul olan geç kızıp tez yatışandır.
...
Önce öfkeyi tanıyalım:
Öfke kuvve-i gadabiyedendir, yani fıtrattandandır. Öfkeyi yok etmek mümkün değil, fıtrî de değildir. Esas olan, öfkeyi olması gereken yöne kanalize etmek, öfkeyi doğru yerde kullanmaktır. Yani öfkeyi mecâzî olarak değil, yani dünyevî endişeyle değil; hakiki olarak, yani uhrevî endişeyle kullanmaktır.
Meselâ vatan savunmasında öfke şecaat olarak lâzımdır. Yoksa vatanı, milleti, hakkı, hukuku, doğruyu, iyiyi savunmak mümkün olmazdı. Fakat Müslümanlar arası ilişkilerde öfke değil, gazap değil, rıfk ve teennî, yani yumuşak huyluluk lâzımdır.
Düşmanlara karşı birer şahin kesilen ve canı pahasına gözünü kapayıp düşman üstüne atılan ashab-ı kiram, halk arasına döndüklerinde yumuşak huylu birer rıfk ve nezaket meleği olup çıkarlardı.
Bediüzzaman Hazretlerine göre, öfkenin üç mertebesi vardır:
İfrat, tefrit ve vasat mertebeleri.
Dinimiz bizi ifrat ve tefritten uzaklaştırıyor; öfkenin vasat halini ise yaşamamızı emrediyor.
Öfkenin ifrat hâli tehevvürdür; Müslümanlar arası ilişkilerde ileri derece saldırganlık, maddî mânevî hiçbir şeyden korkmayıp yakıp yıkmak, her tarafı kırıp dökmek, öfkeyle kalkıp zararla oturmak halidir.
Bütün istibdatlar, tahakkümler, baskılar, şiddetler, zulümler, haksızlıklar, kavgalar, cinayetler bu mertebeden çıkıyor. Bu mertebede öfkeyi kullanmak helâl değildir, yasaklanmıştır.
Bir gün bir bedevî geldi ve sırf görgü noksanlığı nedeniyle Peygamber Efendimizin (asm) mescidine idrarını yapıverdi. Bunu gören sahabeler derhal kızdılar ve öfkeyle adamın üzerine yürüyeceklerken,
Peygamber Efendimiz (asm) uyardı:
“Onu bırakın! İdrarının üstüne bir kova su dökün! Siz kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz. Zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz.”1
Peygamber Efendimiz (asm), mübarek huzuruna gelip:
“Ya Resulallah! Bana bir tavsiyede bulun” diyen gazap ehli bir adama tavsiye olarak:
“Kızma!” buyurmuş; arzusunu birkaç kez tekrarlayan adama yine birkaç kez: “Kızma!” buyurarak Müslümanlar arasında ve halkla beşeri ilişkilerimizde öfkeyi kullanmamamız gerektiğini, bunun yerine salim aklı ve sıhhatli düşünceyi kullanmamız ve yumuşak huylu olmamız gerektiğini bildirmiştir.2
Öfkenin tefrit hâli cebanettir. İnsan bu halde, adeta evham külçesi gibidir; korkulmayan şeylerden dahi korkar.
Öfkenin vasat hali ise şecaat ve kahramanlıktır. Şecaat ve kahramanlık mertebesinde insan, din hakkı için, Allah hakkı için, vatan hakkı için, hak ve hukuk için canını verir. Meşrû olmayan ve hak olmayan kavgalara, sürtüşmelere, tartışmalara, dâvâlara karışmaz.3
Müslümanlar arasında öfkesini yutanları, tutanları, öfkesine hâkim olanları Cenâb-ı Allah övüyor:
“O takva sahipleri bollukta ve darlıkta verenler, öfkesini tutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”4
Peygamber Efendimiz de (asm) muhtelif hadislerinde buyurur ki: “Pehlivan, güreşte hasmını yenen kimse değildir; asıl pehlivan öfke zamanında öfkesini yenendir.”5 “Kendisine öfkelenildiği halde yumuşak davranana Allah’ın sevgisi vacip olur.”6 “Öfkelenme! Çünkü öfke yıkıcıdır!”7 “Öfkelenme! Öfkelenmezsen Cenneti hak edersin!”8
İfrat derecede öfkelendiğimizde, yani her hangi bir Müslüman’a öfke duyduğumuzda neler yapmamız gerektiği konusunda Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Öfkelendiğinizde ‘Eûzü Billâh’ (Allah’a sığınırım) derseniz, öfkeniz gider.”9
“Ayakta iken öfkelenirseniz oturun. Öfke geçmezse uzanıp yatın!”10
“Öfkelendiğiniz zaman susunuz!”11
“Öfke şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Su ateşi söndürür. Öfkelendiğiniz zaman abdest alınız.”12
“Öfkenin ve ağız kavgasının ilacı iki rekât namazdır.”13
Dipnotlar: 1- Riyazu’s-Salihin, 634 2- Riyazü’s-Salihin, 637 3- İşaratü’l-İcaz, s. 29 4- Al-i İmran Suresi: 134 5- Riyazu’s-Salihin, 645 6- Camiü’s-Sağir, 4/3834 7- Camiü’s-Sağir, 3/3867 8- Camiü’s-Sağir, 3/3868 9- Camiü’s-Sağir, 1/425 10- Camiü’s-Sağir, 1/424 11- Camiü’s-Sağir, 3/2662 12- Camiü’s-Sağir, 3/2796 13- Camiü’s-Sağir, 2/1801 | |
| | | AyMaRaLCaN Admin
Mesaj Sayısı : 968 Kayıt tarihi : 18/04/10
| Konu: Cevap: Öfke -öfkelenmek Paz Nis. 25, 2010 3:29 pm | |
| Muhammed Masumhazretleri buyuruyor ki:
İnsana gelen elemler, takdir-i ilahi ile gelmektedir. Razı olmak gerekir. İbadetlere devam, elemlere, hastalıklara sabredebilmelidir. Allahü teâlânın kereminden afiyet beklemelidir! Mahluklardan bir şey beklememeli, her şeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir! Dertlerden, elemlerden kurtulmak için dua ve istiğfar etmelidir! Onun takdiri, iradesi olmadıkça, kimse kimseye zarar veremez. Bununla beraber, sebeplere yapışmak, Peygamberlerin yoludur. Sebeplerin tesirini de Allahü teâlâdan talep etmelidir! (c.1, m.72)
İnsanlar, kızmak, öfkelenmek yönünden farklıdır. Tirmizi’deki hadis-i şerifte..İnsanlar çeşitli mizaçtadır. Kimi geç kızar, öfkesi tez geçer. Kimi çabuk kızar, çabuk yatışır, bu ise kendisini telafi eder. Kimi de tez kızar geç yatışır. En iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp geç yatışandır.. buyuruldu.
Bir hadis-i şerifte de..
Mümin, tez kızar, tez barışır.. buyuruldu. Fakat (Mümin hiç kızmaz) buyurulmadı.
Makam hırsı, kibir ve ucbu yok eden öfkesine hakim olur. Öfkelenen, Peygamber efendimizin bildirdiği..Allahümmağfirli-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan duasını okumalıdır! (İbni Sünni)
Hiddetlenince, euzü besmele ve iki kul euzüyü okumalı. Kızıp öfkelenenin aklı örtülür. İslamiyet'in dışına çıkar.
(Öfkelenen, dilediğini yapmaya gücü yettiği halde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ da onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.) [İbni Ebid-dünya]
(Öfke, şeytanın vesvesesinden hasıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Sinirlenince, abdest alın.) [Ebu Davud]
Kızınca..Allahümmagfir li-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan okumak, hadis-i şerifte bildirildi. (İbni Sünni)
Manası..Ya Rabbi, günahımı affeyle. Beni kalbimdeki öfkeden ve şeytanın vesvesesinden kurtar demektir.
Öfkeye sebep olan kimseye yumuşak davranamayan kimse, onun yanından ayrılmalı, ondan uzak durmaya çalışmalı.
Öfkeyi yenmenin mükafatı
ALLAHü teâlâ “Öfkelerini yutarlar” (Âl-i İmran/134) buyurmuştur ve bunu Müslümanları medhetmek için söylemiştir.
Hazreti Peygamber efendimizde de şöyle buyurmuştur:
“ALLAH öfkesini frenleyen bir kimseye azabını durdurur. Rabbine mazeretini arz eden bir kimsenin özrünü ALLAHü teâlâ kabul eder. Kim dilini korursa ALLAH onun çirkin taraflarını örter.”
“Öfkesinin gereğini yerine getirme imkânı varken bundan vazgeçen kimsenin kalbini ALLAHü teâlâ kıyamet gününde rızasıyla doldurur.”
İbni Ömer hazretleri Peygamberimizin şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“ALLAH rızası için öfkesini yutmaktan, ecir bakımından daha büyük bir şey yoktur ki kul onu yapsın.”
Lokman Hekim oğluna şöyle demiştir: “Ey oğul! Dilencilik etmek suretiyle yüzünün suyunu dökme! Rezil olman pahasına öfkenin isteğini yapma! Kıymetini bil ki hayatın sana fayda versin!”
İbn Abbas hazretleri de Resulullahın şöyle buyurduğunu rivayet eder:“Kesinlikle bilinsin ki cehennemin bir kapısı vardır. O kapıdan ancak ALLAH’a isyan etmek suretiyle öfkesine uyup gönlünü rahat ettiren bir kimse girer.”
“ALLAH nezdinde kulun öfkesini yutmasından daha sevimli hiçbir şey yoktur. Kul öfkesini yuttuğu takdirde ALLAH onun kalbini iman ile doldurur.”
“Kim yerine getirmeye kudreti olduğu halde öfkesini yutarsa, ALLAHü teâlâ mahlukatın gözleri önünde onu çağırır ve cennet hurilerinden ‘hangisini istersen al’ diye onu serbest bırakır.”
Eyyub bin Sahtiyanî şöyle der: “Bir saat halîmlik, yumuşaklık insanoğlundan birçok şerri, kötülüğü uzaklaştırır.”
Urve bin Muhammed şöyle diyor: “Yemen’e vali olarak tayin edildiğim zaman babam bana ‘Vali mi oldun?’ diye sordu. Ben ‘evet’ cevabını verince şöyle dedi: ‘Öfkelendiğin zaman yerdeki ve gökteki yaratılanlara bak. Sonra onları yoktan var edeni düşün...”
Hazreti Ömer buyurdu ki: “ALLAH’tan korkan bir kimse, öfkesini yutar ve bu hususta nefsinin isteğini yapmaz. ALLAH’tan korkan bir kimse nefsinin her istediğini yapamaz. Ancak ALLAH’ın isteğini yerine getirebilir.”
Eğer terazim hafif gelirse...”
Selman-ı Fârisî hazretlerine birisi hakaret ederek küfretti. Buna öfkelenmedi, “Eğer ahirette benim terazim hafif gelirse ben senin dediğinden daha şerir ve daha kötü biriyim. Eğer terazimin sevap kefesi ağır basarsa, senin söylediğin bana hiçbir zarar vermez” buyurdu.
Rabia bin Hayseme de kendisine küfredene şunları söylemiştir: “Ey kişi! Allah senin konuşmanı dinledi. Kesinlikle cennetin yolunda engebeler ve gedikler vardır. Eğer ben onları geçersem senin söylediklerin bana zarar vermez. Eğer onları geçemezsem ben senin söylediklerinden daha kötü biriyim!”
Birisi Hazreti Ebu Bekir’e sövdü. Hazreti Sıddîk ona cevap olarak dedi ki: “Allah’ın örttüğü kabahatlerim senin bildiğinden daha çoktur!”
Hazreti Ebu Bekir Sıddîk, Allahü tealadan çok korktuğu için hep kendi kusurlarına bakmakla meşguldü. Allah’ı gereği gibi tanımak hususundaki kusurunu dikkate almakla meşguldü ve bundan dolayı başkasının kendisi hakkında ileri geri konuşmasına öfkelenmedi; zira kendisini zaten kusurlu biliyordu. Bu ise onun kıymetinin büyüklüğünden kaynaklanır.
Bir kadın, Mâlik bin Dinar hazretlerine ‘Ey riyakâr! Mâlik!’ dedi. Cevap olarak ‘Yemin ederim, senden başkası beni tanımış değildir!’ dedi.
Hazreti Mâlik, nefsinden riya âfetini uzaklaştırmak ve şeytanın nefsine vesvese olarak telkin ettiklerini sökmekle meşguldü. Bu bakımdan kendisine yapılan suçlamaya öfkelenmedi.
Hazreti Şa’bî‘ye birisi sövdü. Şa’bî cevap olarak dedi ki: ‘Eğer sen doğru isen Allah beni affetsin! Eğer yalancı isen Allah seni affetsin!’
Hazreti Ali şöyle nakleder: “Hazreti Peygamber dünya için öfkelenmezdi. Bir haktan ötürü öfkelendiği zaman, hiç kimse kendisini tanımaz ve öfkelendiği için hiçbir şey kıpırdamazdı. Ta ki o hak yerine gelinceye kadar.”
Zararlı olan öfke ancak şu şekilde yok edilebilir en azından kontrol altına alınabilir. Ya kalbin mühim bir şeyle meşgul olmasıyla veya tevhid düşüncesinin çokluğu ile veya Allahü teâlânın öfkelenmemeyi sevdiğini bilmesiyle...
Mehmet Oruç
Öfke ateşten bir parça!
Öfkesine hakim olamayan birisi üç ayrı kâğıda üç şey yazarak bunları üç adamına verdi.
Birinci sayfayı verdiği kişiye dedi ki: ‘Ben öfkelendiğim zaman bana bu sayfayı ver!’
İkincisine ‘Öfkem biraz dindiği zaman bana bu sayfayı göster!’ dedi.
Üçüncüsüne de ‘Öfkem tamamen geçtikten sonra bu sayfayı elime ver’ dedi.
Bir müddet sonra öfkesi alabildiğine kabardı. Kendisine birinci sayfa verildi. Sayfayı açınca sayfada şöyle yazılı olduğunu gördü: ‘Sen nerede bu öfke nerede! Sen ilah değilsin, beşersin!’.
Bu yazıları okuduktan sonra öfkesinin bir kısmı dindi. Bunun üzerine kendisine ikinci sayfa verildi. Baktı ki ikinci sayfada şunlar yazılıdır: ‘Yeryüzünde olanlara şefkatli ve merhametli ol ki Allah da sana merhamet etsin!’
Bunun akabinde kendisine üçüncü sayfa verildi. Baktı ki üçüncü sayfada şunlar yazılıdır: ‘İnsanları ancak Allahın hakkını zayi ettiğinden dolayı muâheze et. Çünkü onları ancak bu ıslah eder.’
Mehdî bin Muhammed, bir kişiye kızdı ve ondan intikam almak istedi. Hazreti Şebih ona dedi ki: “Allahü teâlâ için Allahü teâlâdan daha fazla kızma!’
Resulullah efendimiz, zevcesi Hazreti Âişe validemiz öfkelendiği zaman ağzını eliyle kapatır ve şöyle derdi: “Ya Aişe! De ki: ‘Ey Allahım! Ey Muhammed’in Rabbi! Benim günahımı affet! Kalbimin öfkesini gider. Fitnelerin saptırmasından beni koru!’
Ebu Hüreyre hazretleri der ki: ‘Hazreti Peygamber öfkelendiği zaman, ayakta ise otururdu. Oturduğu halde öfkelendiği zaman uzanırdı ve öfkesi geçerdi’.
Ebu Said el-Hudrî, Resulullahın şöyle dediğini rivayet eder: “İyi bilin ki öfke, Âdemoğlu’nun kalbinde bir parça ateştir. Siz onun gözlerinin kızardığına, boyun damarlarının gerildiğine bakmaz mısınız? Bu bakımdan kim böyle bir şey hissederse, yanağını yere yapıştırsın.” Hazreti Peygamber ‘Yanağını yere yapıştırsın’ sözü ile secdeye işaret etmiştir. Bu, azaların en azizini, yerlerin en zelili olan toprağa değdirmeye işarettir. Böylece nefsi zilletini hissetmiş olsun, nefsin gururu ve öfkenin sebebi olan bencilliği ortadan kalksın. k@rdelen isimli Üye şimdilik offline konumundadır Alıntı | |
| | | | Öfke -öfkelenmek | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |