21. Yüzyılın Ufkundaki Güneş Neo-Osmanli Birlik
Türkiye, İslam dünyasının büyük bölümünü asırlar boyu yönetmiş olan büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak, 21. yüzyılda İslam dünyasını yeniden düzenleme çabalarının baş aktörü olmak durumundadır. Sözünü ettiğimiz Neo-Osmanlı Birlik, Türkiye Cumhuriyeti'nin liderliğinde kurulmalıdır.
Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana dünyada çok ilginç bir süreç yaşanmaktadır. Eskiden siyasi ideolojilere göre belirlenmiş ve bölünmüş olan milletler, çok daha temel bir kritere, "kimlik" kriterine göre düşünmeye ve şekillenmeye başlamaktadırlar. Samuel Huntington'ın ünlü "Medeniyetler Çatışması" tezinde tespit ettiği gibi, artık en önemli unsuru din ve kültür olan "medeniyet" kavramı yükselmektedir. (Huntington'ın farklı medeniyetler arasında çatışma öngörmesi yanlış, fakat bu medeniyetlerin yükselişi konusundaki tespiti doğrudur.)
Bu sürecin en belirgin örneğini, Avrupa Birliği'nde görmek mümkündür. Eskiden kapitalist ve komünist blok arasında bölünmüş olan Avrupa devletleri, artık temeli ortak Avrupa kültürü olan Avrupa Birliği çatısı altında birleşmektedirler. Bunun ekonomik ve siyasi avantajları sayılamayacak kadar çoktur; bu birlik sayesinde Avrupa dünyanın tümüne yön verecek büyük bir global aktör olarak sahneye çıkmaktadır.
İleriyi görebilen yorumcuların tespit ettiği çok önemli bir gerçek ise, 21. yüzyılda gerek Avrupa Birliği'yle, gerek ABD'yle, gerekse tüm diğer medeniyetlerle dost, ama onlardan farklı bir kimlik ve kültüre sahip bir başka medeniyetin kaçınılmaz olarak yükseleceğidir. Türk-İslam coğrafyasında yükselecek olan bu medeniyete, aynı coğrafyayı asırlar boyu büyük bir başarıyla yöneterek dünyanın tek büyük süper gücü olmuş olan Büyük Osmanlı İmparatorluğu'ndan hareketle, "Neo-Osmanlı Medeniyet" diyebiliriz. Bu medeniyetin kuracağı siyasi yapı ise "Neo-Osmanlı Birlik" olacaktır.
Bunu mümkün kılan çeşitli etkenler vardır. Öncelikle, Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya, Anadolu'dan Kafkasya'ya kadar dev coğrafyada, ortak bir İslam inancına ve kültürüne bağlı halklar yaşamaktadır. Bu halkların kutsal değerleri, adetleri, gelenekleri, görenekleri büyük ölçüde birbirine benzer. Farklı lisanları konuşsalar da, kültürel olarak aynı "dil"de düşünürler.
Bu halkların birbirlerinden koparak ayrı ve hatta kimi zaman birbirine rakip devletlere bölünmesi ise, 20. yüzyılın başlarından itibaren süregelen bir takım siyasi dayatmalar neticesinde olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayan Avrupalı devletler, dev imparatorluktan onlarca farklı küçük devletler oluşturmuşlardır. Bu devletler arasında çıkan yapay ihtilaflar, yüzyılın ikinci yarısındaki Soğuk Savaş ile perçinlenmiş, gerçekte Batı medeniyeti içindeki bir kamplaşma olan kapitalizm-komünizm çatışması, İslam dünyasına ihraç edilmiştir.
Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte ise, bu yapay kamplaşma sona ermiş bulunmaktadır. Bu sayede eskiden aralarında aşılmaz sınırlar veya tarihi husumetler bulunan Müslüman ülkeler birbirleriyle sıcak ve dostane ilişkiler geliştirmektedirler. Türkiye'nin Kafkasya ve Orta Asya'daki Türki Cumhuriyetlerle kurduğu kardeşlik bağı ve Suriye gibi komşularıyla geliştirdiği sıcak ilişkiler, bunun örnekleridir. Irak'taki Saddam diktatörlüğünün yıkılmasını ise, Soğuk savaş devrinden kalma habis bir urun temizlenmesi olarak değerlendirmek gerekir; bu da eski Osmanlı coğrafyası için son derece olumlu bir gelişmedir.
Tüm bunlarla birlikte, Avrupa Birliği benzeri bir "Neo-Osmanlı Birlik" için gerekli şartlar ortaya çıkmış durumdadır.
"Osmanlı İmparatorluğunu Yeniden Kurmak"
İlginçtir ki bu gerçeği Batılı zihinler de fark etmektedir. Eski Osmanlı coğrafyası üzerinde bir asırdır devam eden otorite boşluğu Batılı yorumcularca teşhis edilmekte ve çözümün de ancak Osmanlı modelinin bir şekilde yeniden hayata döndürülmesiyle mümkün olacağı fikri yankı bulmaktadır.
Bu konuda Batı medyasında yer alan yorumlardan biri, 9 Mart 2003 tarihli "New York Times" gazetesinde yayınlanan David Fromkin imzalı "A World Still Haunted by Ottoman Ghosts" (Hala Osmanlı Hayaletleri İle Dolu Bir Dünya) başlıklı makaledir. Makalesine "Bir hayalet ABD'yi rahat bırakmıyor, bu Osmanlı İmparatorluğu'nun hayaleti" diye başlayan Fromkin, "Başkan Bush'un bazı bölümlerini değiştirmek istediği Ortadoğu'nun çoğu karakteristiğinin, beş yüzyıllık Osmanlı idaresinde şekillendiği açıkça görülüyor" demektedir. Fromkin'e göre, Ortadoğu'da yapılacak her türlü düzenleme, bu bölgenin ana karakteri olan "Osmanlı mirası"nı temel almalıdır.
İngiliz gazeteci Timothy Garton Ash ise "The Guardian" gazetesinde yayınlanan 27 Mart 2003 tarihli makalesinde benzer bir analiz yapmıştır. Kosova'daki Arnavutların ve Kuzey Irak'taki Kürtlerin sorunlarını ele alan Ash, "her iki durumda da, hala, bir yüzyıl sonra bile, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası ile karşı karşıyayız" demekte ve yazısını şöyle noktalamaktadır:
"Yüzleşelim: (Irak'taki) bu kanlı savaş bittiğinde, 1918 yılına geri dönmüş olacağız, yani büyükbabalarımızın Balkanlar'dan Ortadoğu'ya kadar karşılaştığı soruların çoğuyla ve tam da aynı bölgelerde yüzyüze kalacağız. Ve hala bunlara verebilecek bir cevabımız yok. Bazen, Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmamız gerektiğini düşünüyorum."
Batılıların bile "Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden kurulması gerektiği"ni düşündükleri bir devirde, Osmanlı'nın ceddinin bu işe dört elle sarılmaları gerektiği aşikardır.
Bu konuda en büyük misyon ise, kuşkusuz Osmanlı'nın mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti'ne düşmektedir.
İlginçtir ki, bu da Batlılar tarafından vurgulanmaktadır. Los Angeles Times yazarı Jonathan Power, "İslam Dünyasının Rönesansı İçin Sahne Hazır" (Stage Is Set for Islamic World Renaissance) başlıklı 28 Ağustos 2003 tarihli yazısında bu konuya değinerek şöyle yazmıştır:
"İslam dünyasının tarihteki önemli yerini yeniden alarak büyük bir entellektüel, bilimsel ve, kaçınılmaz olarak askeri güç haline gelmesi muhtemeldir... İslam'ın bu rönesansı çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşecekse, bunun nedeni İslam dünyasındaki medeniyet köklerinin çok derinlere uzanmasıdır. Orada kesinlikle önemli bir beyin gücü vardır. Bu sadece doğru siyasi yapıların oluşması meselesidir. Modern dünyada belki şu an kilitli olan potansiyeli bir demokrasi açabilir ki, modern Türkiye bize bunu işaret etmektedir."
Türkiye'nin Önderliğinde Neo-Osmanlı Birlik
Türkiye, İslam dünyasının büyük bölümünü asırlar boyu yönetmiş olan büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak, 21. yüzyılda İslam dünyasını yeniden düzenleme çabalarının baş aktörü olmak durumundadır. Sözünü ettiğimiz Neo-Osmanlı Birlik, Türkiye Cumhuriyeti'nin liderliğinde kurulmalıdır.
Bu birliğin ülkelerin siyasi egemenliklerini ortadan kaldıracak bir yapı olmayacağını hemen belirtelim. Elbette birliğe dahil olacak her ülke kendi siyasi sistemini, iktidar yapısını, sınırlarını, kanunlarını koruyacaktır. Birlik, tüm bu farklı ülkeler için, hepsinin çıkarına ortak politikalar tespit eden ve uygulayan bir üst merkez olacaktır.
Neo-Osmanlı birliğin sahip olması gereken diğer temel vasıfları şöyle sıralayabiliriz:
Batı ile Uyum ve İşbirliği
Bu birlik, BM, ABD, Avrupa Birliği, Nato gibi uluslararası güçlerle yakın bir işbirliği ve uyum içinde olmalıdır. Bunlara rakip değil, dost bir birlikten söz ediyoruz. Nitekim Neo-Osmanlı birlik, bu uluslararası güçler için de çok büyük bir avantaj sağlayacak, bu sayede dev Osmanlı coğrafyasının tümünü temsil eden bir otoriteyle muhatap olarak, sorunlarını çok daha kolay çözebilecek, çıkarlarını çok daha kolay koruyabileceklerdir. Neo-Osmanlı birlik, terörizmin durdurulması ve radikalizmin önüne geçilmesi konusunda da Batılı güçlerle işbirliği yapmalı ve onların endişelerini gidermelidir.
Ekonomik Kalkınma
Neo-Osmanlı birliğin öncelikli hedeflerinden biri, üye ülkelerin ekonomik gelişimlerine ve kalkınma düzeylerine katkıda bulunmak olmalıdır. Tüm üye ülkelerde:
Yoksullukla mücadele edilecek, eğitim ve sağlık sorunları çözülecek,
Yeni yatırımlar teşvik edilerek iş imkanları oluşturulacak,
Toplumsal düzen ve istikrar sağlanacak,
Sosyal adalet garanti altına alınacak, ekonomik eşitsizlikler ortadan kaldırılacak,
Uluslararası ve bölgesel ilişkiler ve iş birlikleri güçlendirilecektir.
Birlik, üye ülkelerin tümü için ortak bir güvenlik ve savunma sistemi kuracağı için, bu ülkelerin askeri harcamaları düşecek ve silahlara yatırılan para toplum yararı için kullanılabilecektir.
Siyasi Güç ve İstikrar
Neo-Osmanlı birlik, üye ülkeler arasındaki sorun ve ihtilafların çözülmesine aracı olacaktır. Dahası, üye ülkeler ile başka ülkeler arasındaki sorunların, örneğin İsrail-Filistin meselesinin çözülmesi de kolaylaşacak, bu meselelerde radikal ve imkansız hedefler yerine makul çözüm formülleri geliştirilecektir. Bu sayede 20. yüzyıl boyunca pek çok savaşın, çatışmanın, iç karışıklığın, huzursuzluğun yaşandığı eski Osmanlı coğrafyasına, Osmanlı devrinde olduğu gibi, barış, huzur, refah ve adalet gelecektir.
Bu, başta da belirttiğimiz gibi, sadece üye ülkeler için değil, Batılı ülkeler ve tüm dünya için de çok hayırlı bir gelişmedir.
Türkiye; devlet tecrübesiyle, ordusuyla, bürokrasisiyle, aydınlarıyla, halkıyla, kültür ve medeniyeti ile bu büyük projeye öncülük etmeye layık ve ehildir. Tarih, bunun kanıtları ile doludur. Peygamber efendimizin (s.a.v.) İslam dünyası için Türklerin önemine dikkat çeken hadisleri, umulur ki, bu şekilde bir kez daha gerçekleşecek ve büyük Türk milleti, neo-Osmanlı birliğin önderi olarak, 21. yüzyıla damgasını vuracaktır. (makale harun yahya) alinti