Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapiLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Duyuru..Hocalı Katliamını Unutma, UNUTTURMA!
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimeSalı Şub. 28, 2012 8:03 am tarafından AyMaRaLCaN

» Basit yaşayacaksın. Basit
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimeÇarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir

» Aşk 29 Harftir..
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimeÇarş. Haz. 09, 2010 1:48 am tarafından Misafir

» SENi SEViYORUM
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimeÇarş. Haz. 09, 2010 1:47 am tarafından Misafir

» BÖYLE SEVDİM İŞTE
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimeÇarş. Haz. 09, 2010 1:44 am tarafından Misafir

» Delinin Veliye Tavsiyesi
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimePaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir

» Dört Dirhemlik Gömlek
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimePaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir

» Eğer Göndermeseydi
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimePaz Haz. 06, 2010 3:44 am tarafından Misafir

» Nereden ve Nasıl aldın
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimePaz Haz. 06, 2010 3:43 am tarafından Misafir

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar
bedava forum
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum

 

 O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Empty
MesajKonu: O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu   O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu Icon_minitimePtsi Mayıs 31, 2010 10:58 pm

Tarihçi Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma ile Osmanlı Devleti üzerine ´Objektif Bakış

O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu ‘Ben kendimi Sultan Abdülhamit’e adadım’ diyen Tarihçi Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, 2. Abdülhamit’i anlattı
Sultan Abdülhamit, Osmanlı’nın en fazla tartışılan ve hakkında en fazla kitap yazılan Padişahı. Kimileri onu “Ulu Hakan Abdülhamit” diye yüceltirken, kimileri de “Kızıl Sultan” diyerek eleştirir. O devleti devraldığında Osmanlı en kötü dönemini yaşıyordu. Devletin başına geçer geçmez “93 harbi” patlak verdi. Büyük zorluklar yaşandı. Gençliğinde Avrupa’yı çok gezen ve Batı’yı iyi bilen 2. Abdülhamit kısa sürede devletin kontrolünü eline aldı ve herkesin gıpta ettiği 33 yıllık denge politikasına start verdi. O Ermeni’sini, Rum’unu, Yahudisi’ni bütün tebasını bir arada tutmayı başardı. Batı Osmanlı Devleti’nde her zaman ayrımcılığı körükledi. Bugün de Batı’nın benzer ayak oyunlarına şahit oluyoruz. Osmanlı’dan kalan hesapları hala bitmiş değil, elde kalan son toprakları parçalamak için bütün güçleri ile çalışıyorlar. 2. Abdülhamit’in ölüm yıldönümü nedeniyle, ‘Ben kendimi Sultan Abdülhamit’e adadım” diyen Tarihçi Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma ile konuştuk.
Röportaj: Mustafa Canbey
Yıllardır Abdülhamit Han sürekli tartışılır. Osmanlı da birçok padişah vardır ama Abdülhamit Han’ın yeri başkadır. Batı yanlısı çevreler Abdülhamit Han’ı çok ciddi anlamda eleştirirler, ‘Kızıl Sultan’ derler. Bazı çevreler de Abdülhamit Han’ı savunurlar. Bu tartışma yıllardır devam eder. Bunların hangisi doğru? Hangi Abdülhamit’e inanacağız biz?
‘İslâm Birliği Siyaseti’ kitabımı yazdığımda onun önsözünde, Ulu Hakan Sultan Abdülhamit Han demem ama kızıl sultan hiç demem. Ben belgelere dayalı olarak Sultan Abdülhamit’i anlatırım. Onun değerlendirmesini de okuyucularıma bırakırım. Şimdi Sultan Abdülhamit niçin bu kadar gündem de? 36 sultan içerisinde hakkında lehte veya aleyhte en çok kitap yazılmış sultan Abdülhamit’tir.
Bunun sebebi nedir?
Kanaatime göre onun sebebini söylersek sizin sorunuzun cevabı çıkmış olacak. Osmanlı devleti içinde belki 40’a 50’ye varan etnik ve dini grubu barındıran bir devletti. Yahudi’den Ermeni’ye kadar, Türk’ten, Kürt’ten, Çerkez’den efendim Rum’a kadar her türlü etnik ve dini grup Osmanlı Devleti’nin bünyesinde vardı ve beraber yaşıyorlardı. Yine hem dini hem etnik grupların 19. yüzyıla gelinceye kadar herhangi bir isyanları da söz konusu değil devlete karşı. Küçük çapta olmuştur ağalar falan gibi. Ama büyük çapta ne gayri Müslimlerin, Yahudilerin, Ermenilerin, ne de Müslüman ama Türk olmayan diğer etnik grupların isyanı söz konusu değil.
Peki, ne oldu da bu hoşgörü ortamı yok edildi?
19. yüzyılın başında Türkiye’de Osmanlı devletinin bünyesinde bir batılılaşma dayatıldı. Tanzimat fermanının gerekçesinde de belirtildiği gibi daha önce İslâmî kurallara Kur’an’a dayandığı için Osmanlı Devleti ilerliyordu. Tanzimat fermanının dediği gibi Kur’an’ı terk ettiğimizden gerilemeye başladık. Gerilemeye başlayınca bu geriliğin sebebi, kime karşı geri? Batıya karşı. O zaman ne yapalım? Bu batıya öğrenciler gönderelim, adamlar gönderelim, elçiler gönderelim bunlar batıyı öğrensinler ve bize de gelip öğretsinler, biz de onlara karşı tedbirimizi alalım.
Ama bu olmadı galiba… Batı’nın ilmini almak yerine şeklini aldık
Ne yazık ki bizim Avrupa’ya gönderdiğimiz elçiler ve öğrenciler batıyı gerektiği gibi öğrenemediler. Allah rahmet eylesin, Cezayirli bir düşünür var. Türkiye’de fazla bilinmez ama okunması lazım, Malik Bin Nebi diye. Malik Bin Nebi Cezayir’de bana şunu demişti: “Müslüman öğrenciler batıya okumaya gider. Fakat, yurttan fakülteye, fakülteden lokantaya, lokantadan fakülteye ve hiç batıyı tanımadan gelirler. Böyle oldular tanımadan geldiler. Negatif yönde bir değişim de yaşandı. Özellikle Mustafa Reşit Paşa ve batıya şeklen benzemek istediler bunlar. Mesela hiç biri demedi ki, batılılar çok kitap okuyor, sanayide ilerlediler, biz de böyle yapalım. Ama batılı şapka giyiyor, biz de şapka giyelim. Fes giyiyor, fes giyelim. Efendim, etek çıkaralım pantolon giyelim gibi şeylere giriştiler. Yani hep şekilde kaldılar. Tıpkı bugün üniversitelerde başörtüsüne yapılan gibi.
Irkçılık bizi parçaladı
Bunun neticesi ne oldu?
Batılılaşma dediğimiz hareket başladı. Batılılaşma hareketinin neticesinde biliyorsunuz Tanzimat Fermanı ilan edildi. Tanzimat Fermanının imzalanmasıyla, Müslümanlarla gayrı Müslimler aynı statüye getirildi. Aynı statüye getirilince gayri Müslimler dediler ki, ‘madem biz aynı statüdeyiz o zaman aynı haklara sahip olacağız’ İşte sizin devletiniz var bizim de devletimiz olsun. Ermeniler başladılar isyan etmeye. O zamana kadar isyan etmemiş olan Ermeniler, Doğu’da, Güneydoğu da Maraş’ta isyan etmeye başladılar. Buna paralel olarak Yahudiler Filistin’i istediler. Balkanlar’da bağımsızlık hareketleri başladı ve o bütün olan beton parçası ayrılmaya başladı. Nasıl bir beton parçası, Osmanlı devletini bir çakıl taşları yığınına benzetebiliriz. Düşünün ki plaja gittiniz, deniz kıyısında envai çeşit çakıl var. Kırmızı var siyah var beyaz var, yüzlerce çeşit çakıl. Bunları bir araya toplayıp koyun sonra üzerine beton dökün bunları bir saat sonra birbirinden ayıramazsınız. Osmanlı böyleydi.
Bu çakıltaşlarını bir arada tutan beton neydi?
İslâm’dı. Siz İslâm’ı ayırıp milleti ırkla, milletiyle ölçmeye başladınız mı her biri kendi milletini ortaya çıkarır ve derki ben buyum ben şuyum. Bunun üzerine panlar çıktı. Panarabizim vs. Buna karşı Sultan Abdülhamit uyandı ve parçalanmış olan İslâm âlemini birleştirmek istedi. İşte bugünü ve Abdülhamit’in o dönemini orada aramak lazım. Ne zaman biz batıya benzemek istedik o zaman parçalandık. Ben Batı’da Viyana’da yaşıyorum. ama ben bir Avusturyalı gibi değilim, kendi şahsiyetimi koruyorum Müslüman olarak, onlar da Hıristiyan olarak ve beraber yaşıyoruz. Önemli olan kimsenin kimseye karışmamasıdır. Ama orada bir milliyetçilik başlarsa ki, parçalanmalar başlıyor.
Bugünkü modern kurumların büyük kısmının Abdülhamit döneminde kurulduğu söyleniyor
Sultan Abdülhamit ‘bugünkü kurumların tamamının kurucusudur’ demek haksızlık olur. Ama şunu söylüyorum, hatta biz tarihçiler tespit ediyoruz. Tanzimat fermanında o olumsuzluklar yanında işte düzenlemeler yapılsın şu yapılsın bu yapılsın eğitimde bilhassa bunları Abdülhamit gerçekleştirdi. Mesela şu örneği veriyorum. Abdülhamit döneminde Erzurum’da en aşağı beş altı tane matbaa, var kitap basılıyor.
Akıllı bir denge siyaseti yürüttü
Abdülhamit müthiş bir denge politikası izliyor. Osmanlı’nın topraklarını o zor dönemde ciddi anlamda koruyabiliyor. Bu değil mi Abdülhamit’i büyük yapan?
Ben tabi sizin bir tanımınızı tashih etmek istiyorum. Ben hiçbir zaman makalelerimde ve kitaplarımda Osmanlı İmparatorluğu demedim. Çünkü imparatorluk kavramı emperyalizmden geliyor. Benim kanaatime göre Osmanlı Devleti tanımı daha uygun. Ben Osmanlı’yı birçok konuda eleştiriyorum. Ama Osmanlı bütün hatalarına rağmen emperyalist değildi.
Tamam Hocam düzeltelim…Benim sorum denge politikası ile ilgiliydi…
Evet. Sultan Abdülhamit barışı olmazsa olmaz şart olarak kabul ediyordu. Onun bir sözü var. Hiçbir savaştan galip çıkmaz. Galip çıkan da aslında çok şey kaybetmiştir. Büyük devlet kendini savaşa sokmayan devlettir. Abdülhamit akıllı bir siyaset ile bunu yaptı.
Nasıl yapıyor?
Batı ülkeleri Asya’da birçok ülkeyi işgal ediyor. Çin’deki Müslümanlar, Avrupalılara karşı isyan ediyorlar. Avrupalılar Halife olduğu için 2. Abdülhamit’e başvurarak yardım istiyorlar. Sultan Abdülhamit gizli bir heyet gönderiyor ve Müslümanlarla temas kuruyor.
Neden?
Çünkü onlar orada oyalanırlarsa Osmanlı ile uğraşamayacaklardı ve Osmanlı rahat bir nefes alacaktı. O zamanlar İstanbul’da “ulema heyeti” vardı. İttihat Terakki’nin selefleri bildiriler yayınladılar ve dediler ki; “Sultan Abdülhamit ehli kitaba karşı müşrikleri destekliyor’ dediler. Halbuki orada, emperyalizme karşı savaş başlatmış olan Müslüman Çinliler vardı.
2. Abdülhamit’i anlayamadılar
Abdülhamit’i anlayamadılar mı?
Evet. Abdülhamit senelerce onları oyaladı ama burada da rahat etti. Fakat, Tanzimat’tan itibaren o kadar yozlaşma olmuştu ki, her yer ajan dolu idi. Bugün Ergenakon nerede duracak? diyorlar. Duracak yeri yok ki, kollarını öyle bir sarmış ki. Abdülhamit döneminde her taraf ajan kaynıyordu. Buna rağmen devleti 33 sene ayakta tuttu.
İlk yıllarda ciddi toprak kayıpları olmuş…
Bu da tarihte bize yanlış anlatılıyor. 2. Abdülhamit iktidara geldiğinde Mithat Paşa ve arkadaşları ‘bir Anayasa yapalım’ diyorlar. Abdülhamit kabul ediyor ve bir Anayasa hazırlanıyor. Ama gelen Anayasa’yı kabul ederse Mithat Paşa’nın sultan olması gerekiyor. Onu düzenledi. Sonra İngiliz taraftarı Mithat Paşa hiç yok yere bizi 93 harbine soktu. Tıpkı 1914’te Enver Paşa’nın yaptığı gibi. Ruslar bir taraftan Doğu Anadolu’dan ve bir taraftan da Balkanlardan ülkeyi işgal etmeye başladılar. Yeşilköy’e kadar geldiler. Bu sefer İngilizler, ‘ben Ruslar’ı durdururum ama, Kıbrıs’ı bana verirseniz’ dedi ve elden Kıbrıs böyle gitti.
Bu kimin hatası?
Mithat Paşa’nın hatası tabiî ki. Abdülhamit daha yeni gelmiş ve Mithat Paşa ise Sadrazam. Mithat Paşa, Padişah’ı indirip yerine geçmek istiyor. Bunun belgeleri var ve ben bunları kitabımda yayınladım. 2. Abdülhamit bunun üzerine Kanuni Esasiyi kaldırıyor ve Mithat Paşa’yı da Taif’e sürüyor. Bundan sonra devlet çok iyi yönetildi. Devlet 33 sene denge siyaseti ile yönetilebildiyse bu büyük bir siyasetin eseridir.
Sansürün olmadığı bir dönem yok
2. Abdülhamit’e yönelik sansürcü eleştirilerini nasın değerlendiriyorsunuz?
Sansür vardı tabi. Tarih boyunca sansür olmayan devlet yok. Bu devletlerin tabiatındadır. İki gün önce televizyonda bir dizi vardı, Antep işgalini anlatıyor. Kendi kendime dedim ki tabi benim haberim yok bundan. Fransa bundan rahatsız olmuyor mu? Meğer rahatsız olmuş haber göndermiş ‘bunu kaldırın diye’Bu olacak eğer siz devletinizi korumak istiyorsanuz devletin bazı kurumlarını korumanız lazım o da sansürü bunun için uyguluyordu.
O dönemin sansürüyle, bu günkü sansürü karşılaştırırsak, bugün de ciddi anlamda bir sansür var aslında ama hiç kimse onu görmüyor…
Ben çok açık ve net söylüyorum. Birde hayatımı Abdülhamit’e adadığım için biliyorum. Sultan Abdülhamit dönemindeki medya serbestliği bugün yok. Hele Cumhuriyet’in ilk döneminde 1950’ye kadar hiç yoktu. 1950’ye kadar imkanı mı var bir karikatürist çıksın, İsmet Paşa’nın karikatürünü yapsın. Ama Abdülhamit’in yapılmış yüzlerce değil binlerce karikatürü var hatta bu konuda kitap bile çıktı.
Rıza Tevfik’in o anlamda ki söylediği çok enteresan. ‘Neredesin Abdülhamit bizi yine Fizan’a Midilli’ye sür yeter ki biraz insanca yaşayalım’ diyor.
Efendim ben onu söylüyorum. Abdülhamit’e karşı çıkanlar içerisinde sadece Rıza Tevfik gerçeği anladı. Said-i Nursi de anladı. Kastamonu’da dedi ki; ‘biz ona haksızlık ettik’. Ama Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi Yazır ölünceye kadar ona yaptıkları konusunda bir şey söylemedi.
İslâm ülkeleri en özgürülkeler olmalı
Sansür konusunu toparlarsak hocam, o önemli bir konu. Ben bir gazeteci olarak sansürün kabul edemiyorum doğrusu…
Ben şöyle diyorum, bütün devletlerde sansür vardır. Önemli olan bunun derecesidir. Yani bir devlet vardır ki, haberlerin %1’ni sansür eder, birisi de %10’nu serbest bırakır. Yani bugün maalesef İslâm devletlerinin çoğu sansürde birincidir. Halbuki en çok hür olması gereken onlardır.
Çünkü diktatörlüklerle yönetiliyorlar…
Tabi, tabi..

Filistin 2. Abdülhamit’i neden unutmuyor?

2.Abdülhamit’in İslâm Birliği’ni sağlama noktasında hedefi idi ve bunun ne kadarına ulaştı?
Müslümanlar’da dinle siyaset iç içedir. O dönemde öyleydi ve 2. Abdülhamit halife sıfatını taşıyordu. Haliyle bu sıfatın gereği olarak, Müslümanlarla ilişki kuruyordu ki, bundan daha tabi bir şey olamaz. Nitekim Osmanlı yenilmeye başladıktan sonra Fransa, ‘senin teban olan Katolikleri ben koruyacağım’ dedi. Onların böyle bir hakları var da benim niye yok.
Hâlâ bazı ülkelerde Abdülhamit adına hutbe okutulduğu söyleniyor. Filistin’liler hâlâ onu unutmuş değiller. Bu ne anlama geliyor?
Filistinliler’in 2. Abdülhamit’e bakışlarını çok farklı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Yahudiler o dönemde gelip 2. Abdülhamit’ten toprak istediler. O ise, ‘Orayı ancak cesedime bastıktan sonra alabilirsiniz’ demişti. Onun için Filistinliler, Abdülhamit’e haklı olarak toz kondurmazlar. Bütün Ortadoğu’da Abdülhamit’in bir mührü var. Şam’da Yemen’de, Halep’te, Humus’ta onun mührü var. Hakikaten Sultan Abdülhamit’in yaptığı eserleri biz hâlâ yapamadık. Anadolu’daki tren raylarını o yapmış. Aradan bu kadar yıl geçmiş biz hâlâ, onun kadar tren rayı yapamamışız. Onun yaptığı rayları kullanıyoruz sonra da ona Kızıl Sultan diyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Abdülhamit Müslümanlar Mekke’de buluşsunlar diye Hicaz Demir Yollarını yaptı. Ama hâlâ onu anlayamıyorlar. Çünkü Bugünkü Müslümanlar’da kafa yok. El yordamıyla, hamasi konuşmalarla, sloganlarla bir şey yapmaya çalışıyorlar. Olmaz. Sorunlarımıza kafa yormalı, ilim öğrenmeliyiz. Bugün nereye gidersek gidelim, hamaset edebiyatı var. Avrupa’da insanlar ilimle uğraşıyorlar. Bizim boyacımız bile siyasetle uğraşıyor. Biz ilme yönelmek mecburiyetindeyiz.
Avusturya’da yaşıyorsunuz… Orada ne gibi hizmetler veriyorsunuz?
Ben Avusturya’da derse giriyorum. Öğrencilerim, şalvarla gelmiş, kot pantolonla gelmiş, başı açıkmış, kapalı imiş, bunların hiçbiri benim umurumda değil. Ben ilim adamıyım ve gençlere eğitim vermeye çalışıyorum. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kıyafet yasağı gibi bir garabet yok.
Bu garabet neden var Türkiye’de?
Neden olacak Müslümanlar’ın cehaletinden… Halkı yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede insan kendi hakkına sahip çıkar. Bu zavallı kız çocukları haklarını aramak için yürüyüş yaparken, onların babaları ‘kızım başını aç gir’ diye baskı yapıyordu. Neden? Cehaletten. Bunu yasaklayanlar da diğerleri de cahildir. Benim Yahudi ve Hıristiyan öğrencim de var. Ben onların dinleri ile neden uğraşayım? Yasakçı bakış açısından kurtulmamız gerekiyor.alinti
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
O, 33 yıl çakıl taşlarını bir arada tuttu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Osmanli Tarihi-
Buraya geçin: