Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları ve etki alanı içinde, üç dine ve sayısız mezhebe mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirinden farklı milyonlarca insan, asırlar boyunca barış içinde yaşadı.
Peki Osmanlı bunu nasıl başardı?
Bu sorunun cevabı, Osmanlı’nın kendine rehber edindiği İslam ahlakıydı. Osmanlı Devleti'nin en büyük hedefi, İslam’ın bayraktarlığını yapmak, İslam adaletini ve ahlakını dünyaya yaymaktı. Bu nedenle de Osmanlı, fethettiği topraklarda Allah'ın Kuran’da emrettiği gibi, hiçbir zora ve baskıya başvurmadı. Farklı grupları büyük bir adalet ve hoşgörüyle yönetti. Osmanlı yönetimi için sadece Müslüman halkların değil, kendisine tabi olan her dinden insanın rahatı ve mutluluğu önemliydi.
Osmanlı padişahları, kendilerinden yardım isteyenler Müslüman olmasalar da onlara yardım etmiş ve bunun Allah’a karşı bir sorumluluk olduğunu bilmişlerdi. Bu, iman edenlere Kuran’da bildirilen bir emirdir. Bir ayette şöyle buyurulur:
Eğer müşriklerden biri senden güvenlik isterse ona güvenlik ver, öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun. Sonra onu güvenlik içinde olacağı yere ulaştır. Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.(Tevbe Suresi, 6)
Osmanlı padişahlarının Allah ve peygamber sevgisi adaletli, merhametli ve dolayısıyla da başarılı bir yönetim kurmalarını sağladı. Piri Paşa’nın Yavuz Sultan Selim için sarf ettiği sözler, Osmanlı Padişahlarının örnek ahlakını ortaya koymaktadır:
“Kendilerini padişah bilmezlerdi. “Hak Teala’nın zavallı ve yoksul kullarının ve yeryüzündeki tüm kullarının güvenliğini sağlamaya gönderdiği değersiz biriyim” derlerdi.”
Osmanlı’nın yaşamaktan şeref duyduğu İslam ahlakı, insana kendi aleyhinde olsa bile adaleti emrediyordu. Kuran’da Allah’ın bildirdiği bu ahlak özelliği, Osmanlı’nın ve tüm dünya Müslümanlarının üstün adalet anlayışının temelidir.
Ey iman edenler kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhinde dahi olsa Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun. Onlar ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp hevalarınıza uymayın. (Nisa Suresi, 135)
Din ve vicdan hürriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nda titizlikle uygulandı. Osmanlı topraklarında kilise, havra ve camiler yanyanaydı. Bu nedenle başta katolik Avrupa’nın katı baskılarına maruz kalan Ortodoks Balkan halkları olmak üzere pek çok halk, çoğu kez Hıristiyan yöneticiler yerine Osmanlı hakimiyeti altında yaşamayı tercih etti. Sadece Hıristiyanlar değil, 15. yüzyılın sonlarında İspanya’dan sürülen yahudiler de kitleler halinde, adaletinden ve hoşgörüsünden emin oldukları Osmanlı yönetimine sığındılar.alinti