Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal ****** de her canlı gibi bir gün ölümü tadacağını çok iyi biliyordu. ****** için de kaçınılmaz bir sondu ölüm… Dünyadaki hayatın sonlanması anlamındaki ölüm, zaman zaman ******’ün de aklına gelirdi.
Ölümü iç dünyasında hissettiği anlarda, düşünceleri sonsuzluğa yelken açardı. Tüm bedenini yine böylesi duyguların kapladığı bir sonbahar günü ******, Ankara Orman Çiftliği’nin yanından geçerken, en yakın arkadaşı, Münir Hayri Egeli’ye; hayata gözlerini kapattığı zaman defnedilmek istediği yeri vasiyet etti.
******, sadece ebedi istirahatgahının yerini değil, aynı zamanda nasıl bir mezar istediğini de vasiyet etti. ******’ün vasiyeti, şimdiki Anıtmezarının bulunduğu Anıttepe değildi. Arzuladığı mezar, büyük ,üstü kapalı bir mezar da değildi. Yüce ******, daha mütevazi, üstü açık ve gelen geçenin yoğun olduğu Orman Çiftliği’ne defnedilmek istemişti.
******’ün vasiyetini en yakın arkadaşlarından Münir Hayri Egeli’den dinleyelim: “Mevsim sonbahardır. Ankara’da Orman Çiftliği’nde idare ortasındayız. Çiftlik müdürü Tahsin Bey, yanında Alman mimarı ile birçok yeni inşaat projeleri hakkında izahat veriyorlar…
Çiftliğin büyütülmesi plânları ele alınıyor, sıra karşıdaki bir tepeciğe geldi. Orada bilmem hangi cinsi tavuklar için bir tesis yapılması düşünülmüş, ****** durdu, sonra ‘olmaz, bu tepe için benim başka bir düşüncem var’ dedi. Sonra bana döndü ‘benim için nasıl bir mezar düşünüyorsunuz?’ diye sordu.
Hepimizin dili tutulmuştu, zannedersem Afet Hanım söze atıldı ‘böyle güzel bir günde, böyle şeyler nasıl aklınıza geliyor?’ gibi bir cümle söyledi.
******, güldü. O gün bilhassa neşeli, yüzü sıhhat ışıklarıyla nurlanmıştı. ‘ölüm beşeriyetin değişmez kaderidir, marifet unutulmamaktır’ dedi.
Sonra uzun bir süre pencereden dışarı bakarak ilâve etti, ‘şu tepeye bana küçük ve güzel bir mezar yapılabilir, dört yanı ve üstü kapalı olmasın, esen rüzgârlar bana yurdumun her yanından haber getirir gibi kabrimin üzerinde dolaşsın, kapısına Gençliğe Hitabe’m yazılsın, o tepenin olduğu yer yol uğrağıdır, her geçen, her zaman dua okusun!…’
Orada bulunan herkes susuyordu…
Kimsenin bir kelime söyleyecek mecali kalmamıştı. Alman mimar da önüne bakıyordu…
****** ‘Mamafih bütün bunlar benim fikrim… Türk milleti elbet bana münasip göreceği şekilde bir yer yapar’ diyerek hüzünlü konuşmayı bitirdi.
Aradan yıllar geçti o tepenin adı Hâtıralar Tepesi olarak öylece bomboş kaldı. Türk milleti ebedî atasına lâyık olduğu Anıtkabir’i dikti (…) İnsan ihtiyatsız… Acaba diyor, Hâtıra Tepesi’nde de bir taş dikilip üstüne Gençliğe Hitabe’si yazılsa.”
******’ün vefatından sonra, nasıl bir anıt mezar tartışması başladı
Cumhuriyetimizin kurucusu ****** vefat edince nereye defnin edileceği tartışma konusu oldu. ******’ün aziz hatırasına yakışan bir anıtmezar yapılabilmesi için hükümet özel bir komisyon oluşturdu. Mezarın yeri ve biçimi konusunda karar verecek komisyon, yerli ve yabancı mimarlar, özel ve tüzel kurumların düşüncelerini aldı.
Bu arada, o sıralarda yurdumuzda çalışan ve Ankara’nın ilk bayındırlık projesini yapan ünlü şehircilik uzmanı Prof. Jansen’e, yeni Büyük Millet Meclisi’nin mimarı Prof. Holzmeister’e, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mimarı Prof. Taut’a ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde Prof. Belling’e de başvuruldu.
Yapılacak anıt mezar için, Çankaya, Etnografya Müzesi, Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki tepe (Kabatepe), Ankara Kalesi, Bakanlıklar (Milli Eğitim Bakanlığı için ayrılan arsa), Eski Ziraat Mektebi, Gençlik Parkı, Altındağ (Hıdırlıktepe), ve Gazi Orman Çiftliği gündeme geldi.
Gazi Orman Çiftliği
******, Gazi Orman Çiftliğine defnedilmek istiyordu. ******’ün vasiyetini bilenler, Anıtmezar’ın Gazi Orman Çiftliği’ne yapılmasını savundular. Çiftliğin yeşilliğini, gezi yeri oluşunu ve ******’ün, kendisi tarafından kurulan bölgeye defnedilmesi halinde, yaşadığı zamana ait anılarının içinde mutlu olacağı savunuldu.
Ancak, bu görüşe karşı olanlar da vardı. Karşı görüştekiler, Gazi Orman Çiftliğinin, gazinoları, bahçeleri ve türlü eğlence yerleri ile Ankara halkının belli başlı bir gezi yeri olduğuna dikkat çekerek; “******’ü buraya gömmek, burada kaynayan neşeli hayatı söndürebilir. Gerçekten bir hayat kaynağı olan ve ölmüş sanılan bir ulusu canlandıran ******’ün ölüsü, daha sessiz bir yere yatırılmalı. Çünkü Ata, Orman Çiftliği’ni bir mezarlık değil, bir dinlenme ve eğlence yeri olarak yaptırmıştı.” görüşünü savundu.
Altındağ
****** için düşünülen diğer bir yer ise bölgenin en yüksek tepesi olan Altındağ’dı. Tepe, şehrin her yerinden ve çok uzaklardan görünmesi bakımından bir anıt yapmaya elverişliydi. Ancak, Altındağ’ın çok dik tepe olması ve vatandaşın bu tepeye çıkmasının zorluğu göz önüne alınarak, Altındağ’dan da vazgeçildi. ****** gibi bir büyük devlet adamının şehrin ortasındaki bir tepeye gömülmesi, gelenek dışı görülerek Altındağ fikri de elendi.
Ziraat Mektebi
******’ün anıtmezarı için Ziraat Mektebi de düşünüldü. Ancak, yapılacak anıt¬, ne kadar büyük olursa olsun, tepeler arasında istenilen gösteriş, ululuk sağlanamayacağı düşüncesiyle sıcak bakılmadı. Tek sebep de bu değildi. Şehre de uzaktı. Ziraat Mektebi’ni isteyenler, ******’ün Ankara’ya gelişini bir başlangıç olarak düşünmüştü. Oysa, ölümü, bir “son” değildi. Çünkü ******, yeni Türkiye’yi ölmez değerler, düşünceler üzerine kurmuştu. Ölen, ******’ün sadece ‘fani vücudu’ idi. O’nun ortaya koyduğu ilkeler, ölümsüzdü.
Kabatepe
Anıtkabir için, yeni Büyük Millet Meclisi’nin arkasındaki Kabatepe de teklif edilmişti. Burayı ileri sürenlerin başında Büyük Millet Meclisi’ni yapan ünlü Mimar Prof. Holzmeister geliyordu. Bu ünlü mimar, ******’ün sağlığında Çankaya Köşkü’nü yapan sanatçılardan biriydi. Fakat Kabatepe fikri, komisyonda tutulmadı.
Bakanlıklar
Anıtmezar için o zamanlar, şimdiki Milli Eğitim Bakanlığı’nın bulunduğu arsa da düşünüldü. Komisyona, Anıtkabir’in bu arsaya kurulması da teklif edildi. Fakat bu yer, şehrin ortasında ve günlük hayatın en işlek bir alanı olduğu için uygun görülmedi.
Ankara Kalesi
******’ün anıtmezarı için, Ankara Kalesi de komisyonun üzerinde düşündüğü yerlerdendi. Burada yapılacak anıt, çok uzaklardan da görülebilirdi. Kale, başkentin sembolüydü. Kurtuluş Savaşı’nda Ankara Kalesi, halk türkülerine bile girmişti. Bundan başka, kale, şehrin tarih bakımından ünlü bir anıtıydı. ******’ü bu tarih hazinesine yatırmak, O’nun yüce kişiliğine çok uygun düşerdi.
Karşı düşüncede olanlar, Türk Ulusunun kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan ******’ün, yeni bir çağ açmış olan bir başkan olduğunu ileri sürüp; “O, Türk Ulusunun geçmişinden çok geleceğini temsil eder. O’nun koyduğu ilkeler, gelecekte daha mutlu olmamız için yapacağımız işlerde bize ışık tutar. Bundan ötürü ******’ü görevini tamamlamış tarihî, eski bir anıtın içine gömmek doğru değildir. O, tek başına bir değerdir. Başka bir tarihî desteğe ihtiyacı yoktur.” düşüncesini savundu.
Çankaya
****** için düşünülen diğer bir yer ise, ******’ün, uzun yıllar oturduğu Çankaya’ydı. Çankaya, O’nun anıları ile doluydu. Ata, Çankaya’yı da çok severdi. O, “Benim hatıralarımın yaşayacağı yer Çankaya’dır.” sözünün bir vasiyet sayılmasını bile istedi.
Çankaya’yı isteyenler, Türk Ulusunun Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, daha sonraki inkılâpların plan ve programlarının burada hazırlandığına vurgu yaptı. “Anıtkabir Çankaya’da yapılmalı; Ata’nın anıları canlı tutulmalıdır” görüşü dile getirildi. Bu teklifi, birçok fikir adamları ve bu arada birçok yazar destekliyordu. Anıtkabir’in Çankaya’da yapılmasına karar verilmek üzereydi.
Mithat Aydın, Rasattepeyi önerdi
Anıtkabir’in kurulacağı yerin kesin olarak tespiti için Büyük Millet Meclisi’nde 17 kişilik bir üst komisyon kurulmuştu. Başbakanlıktaki komisyona, bu konuda gelen teklifler, dosyalar hâlinde düzenlenmiş, Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmişti. Komisyon üyeleri, dosyaları incelemişti.
Anıtkabir’in ya Çankaya’da ya da Etnografya Müzesi’nin bulunduğu yerde kurulmasına karar verilmek üzereydi. Toplantıda Komisyon Başkanı “Teklif edilen yerleri incelediniz. Üye arkadaşlar başka yerler de arayabilirler” dedi. Anıtkabir Komisyonu üyelerinden Mithat Aydın, ileri sürülen yerlerin hiçbirini uygun bulmuyordu. Ertesi gün Ankara’nın birçok yerlerini bu amaçla gezdi, inceledi.
Aydın Milletvekili olan Yüksek Mühendis Mithat Aydın, otomobili ile çıkamadığı yerlere yayan tırmanıyordu. Etlik, Keçiören, Cebeci, Altındağ’ı gezdi. En son, o zamanlar üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe’ye çıktı. Bu tepe, şehrin ortasındaydı. Çevresi boştu. Burada yapılacak Anıtkabir, çok uzaklardan görülebilirdi.
Mithat Aydın, komisyonun son toplantısında, Anıtkabir yeri olarak Rasattepe’yi önerdi. Tepenin özelliklerini anlattı. Fakat daha önce Çankaya üzerinde düşünce birliğine varmış olan üyeler, kararlarından dönmüyordu.
Özgeevren’in, “Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış ******’ü kucaklamış olacaktır” sözleri komisyonu ikna etti Aynı gün yapılan ikinci toplantıda, birçok üyeler söz aldı.
En son Süreyya Özgeevren söz aldı. Rasattepe’nin Anıtkabir için çok elverişli özelliklerini anlattı ve sözlerini şöyle bağladı:
“Rasattepe’nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişçe olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara’nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen’de, öteki ucu Etlik’te olan bir hilal (yarımay)’in tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir’in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış ******’ü kucaklamış olacaktır. ******’ü böylece bayrağımızdaki yarımayın (hilal) ortasına yatırmış olacağız.
******, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır! Ben bu açıklamayı, birçok aydın kişilere ve bu arada Hüseyin Cahit Yalçın’a da yaptım. Bu büyük fikir adamı, ******’ün yatacağı yerin böyle açıklanmasında, gelecek nesilleri teşvik etmek bakımından büyük faydaların olacağını söyledi. ****** Anıtkabir’i için Rasattepe’ye oy verecek olanlar, ******’e olan minnet borçlarını ödeme yolunu tutmuş olurlar!”
Süreyya Özgeevren’den sonra İçel Milletvekili Emin İnankur söz aldı ve bir anısını anlattı. Emin İnankur, eski bir öğretmendi. ******, onu çok severdi. Ata çok defa O’nu yanına alır, şehri birlikte gezerlerdi. Gene bir gezide yolları Rasattepe’ye düşmüştü. ******, şehrin buradan seyrettikten sonra Emin İnankur’a dönmüş ve: “Bu tepe ne güzel bir anıt yeri…” demişti.
Emin İnankur’un ve Süreyya Özgeevren’in bu açıklamalarından sonra, Rasattepe’yi beğenenler çoğunluğu sağladı. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılması, büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Karar, hükümete bildirildi. Rasattepe 15.6.1939′da bedeli ödenerek kamulaştırıldı.
Kaynak: Kırmızı Çizgi Dergisi ALINTI